Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olan 25 Kasım geldi. Kimimizin annesi, anneannesi, babaannesi, kimimizin teyzesi, halası, kız kardeşi, eşi, can yoldaşı, arkadaşı kendisi ama her şeyden önce insan. Kadın hayatın hem sessiz mimarı hem de en görünür rengidir. Akıldır, neşedir, sabırdır, kiminde sestir, kiminde emektir. Hayatımızın özü, evimizin bereketi, sözü ve sesi, merhemdir. Yeri geldiğinde bir damla su kadar narin, yeri geldiğinde bir çınar kadar dayanıklıdır. Bizim coğrafyamızda kadın hem yükü çeken hem de geleceği oluşturan bir özdür.

Kadına yönelik şiddet sadece birkaç kişinin değil, tüm toplumun ortak yarasıdır. Her yıl binlerce kadın hayatını kaybediyor, milyonlarcası görünmeyen acılar yaşıyor. Psikolojik, ekonomik, fiziksel, dijital, cinsel, zararlı takip şiddetin türleri arasında sayılabilmektedir. Yani şiddet sadece fiziksel olarak değil, bağırmayla, küçümsemeyle, tehtitle, görünmeyen ama derin izler bırakan psikolojik açıdan da ortaya çıkabilmektedir. Aslına bakarsak, uzmanlara göre özet olarak toplumda kadını ikinci plana iten bakış açıları şiddetin kökünü oluşturuyor.

Kimi zaman bir evin içinden, kimi zaman sokak başından yükselen bu sessiz çığlık, yalnızca bireysel bir sorun değil; toplumun tamamını ilgilendiren bir yaradır. Son yıllarda art arda gelen veriler bu yarayı daha da görünür kılıyor. Kadın cinayetleri, şüpheli kadın ölümleri durmak bilmiyor. Kurban kadınların gerisinde kalan bütün sevenleri acı içinde yaşamaya devam ediyor. Sorun hala çözülemiyor ve toplumsal eşitsizlik hızını kesmeden artmaya devam ediyor. Kadının değersiz görülmesi, ekonomik bağımlılık, yanlış erkek algısı ve şiddetin normal görülmesi eğitimle, bilinçli ve kararlı toplumsal duruşla kırılabilir. Hukuki düzenlemeler, bu mücadelenin önemli bir parçası. 6284 sayılı kanun ve acil destek mekanizmaları kadınların korunması için kritik ancak yasaların varlığı kadar uygulanması, denetlenmesi ve her kadın için ulaşılabilir olması hayati önem taşıyor. Şiddete tanık olanın susmaması, mağduru yalnız bırakmaması, toplumun her kesiminden kurbanlara güçlü bir destek verilmesi gerekiyor.

Ülkemizde son on yılda resmi kurumlara bildirilmiş şiddet başvuruları, "Şiddeti Önleme ve İzleme Merkezi" verilerine göre 1.400.000'den fazla. İçişleri Bakanlığı ve TBMM sunumuna göre 2020’de 269, 2021’de 311, 2022’de 238, 2023’te 309 kadın öldürülmüş.

Alo 183 Şiddetle Mücadele Vakfı verilerine göre 2023’te ihbar sayısı 290.119 olmuş 2024’te ise 235.472 ihbarda bulunulmuştur.

2024 yılında Türkiye’de erkekler tarafından en az 394 kadın öldürülmüş. Ayrıca 258 kadın da şüpheli şekilde ölü bulunmuş. Kayıtlara geçilmeye başlandığından beri ulaşılan en yüksek rakam maalesef son verilerle önümüze çıkıyor. Çok korkunç.

Şiddetin önüne geçebilmek ve bilinci arttırabilmek için yapabileceklerimizin arasında eğitim ve farkındalık kampanyaları düzenlemek, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda seminerler düzenleyerek okullarda ve toplumlarda bilinç oluşturmak, hukuki düzenlemeleri güçlendirmek ve bu uygulamaları sıkılaştırmak önemli. Medya ve sivil toplum kuruluşlarında bilgilendirme yapılması, şiddet mağdurlarına desteğin güçlendirilmesi büyük önem taşıyor. Şiddeti önlemek için sadece yasalar değil toplumun ortak duruşu da gereklidir.

2024'te de İstanbul, kadın cinayetlerinde ilk sırada yer aldı. 65 cinayetle zirvede yer alan İstanbul'u, İzmir (27), Ankara (25), Mersin (18), Adana (16) ve Antalya (13) takip etti. Sosyal medya kirliliği, televizyonda türlü sapkın ilişkiler, kadına biçilen kötü roller, yanlış toplumsal bakış açısının güçlenmesine sebep oluyor.

Artık normalliği normalleştirmemizin, yanlışları romantize etmek yerine tahammül etmek zorunda kalmamamızın tüm bunların çözümünde anahtar olacağına inanıyorum.