Dün bir dostum, bir başka dostuma beni tanıştırıyor..
“Espri” olsun diye..
Tanıştırırken de şöyle takdim ediyor:
“Tanıştırayım, Antalya’nın Akaydın yazarı..
Hani F. Bahçe veya G. Saray yazarlığı vardır ya, onun gibi işte..”
“Hayırdır” dedim, şakaya vurdu, güldü, cevap vermedi..

Sonra düşündüm..
“Yakın” arkadaşlarımdan biri, -espri de olsa- beni “Akaydın yazarı” olarak düşünebiliyorsa..
“Uzak” arkadaşlarım –herhalde- daha kötüsünü düşünüyordur..
Ben “elalemin ağzı torba değil ki büzüp de susturasın” sözüne inananlardanım..
Bu nedenle..
Kimin ne söylediği veya söyleyeceği, hatta ne düşüneceği benim için fazla önemli değildir..
Ancak..
Tıpkı “kulaktan kulağa oyunu gibi” bu “Akaydın yazarlığı” lafı döner dolaşır, “Akaydın yalakalığı”na kadar gider..
Bunu önlemek için bir-iki söz söyleyeceğim..

Ali Tongülüs bu kentte 15 yıldır yazıyor..
Akaydın “Başkan” olarak 2.5 yıldır var..
Kimler geldi, kimler geçti..
Hep “Antalya’nın daha iyi yaşanabilir bir kent olması” için yazdım..
Yine aynı yolda yürüyorum..
Bir “Akaydın yazarı” gibi algılanacağım hiç aklıma gelmezdi..
Bu bir “anlayış ve bakış” farkı olabilir..
Ben hep “Antalya’yı yazıyorum” diye düşünüyorum, demek ki başkaları “başka” düşünüyor..
Olsun..
Ama..
Ben Akaydın’ı rektör olduğu dönemlerde de yazıyordum..
Bu kentli O’nu tanımalıydı..
Kaldı ki..
Beni “Akaydın yazarı” olarak takdim eden arkadaşım da yıllarca aynı şekilde “Akaydın yazarı” olmuştu..
Fakat, nedense bir anda “saf” değiştiriverdi..
Şimdi -espriyle karışık- başkalarını “Akaydın yazarı” olarak tanıtıyor..

Neyse..
Şu kadarını söyleyip, yazımı bitireceğim..
Evet, ben “Akaydın”ı sık sık yazıyorum..
Çünkü..
Antalya’nın 1 numaralı sorunu bizzat Akaydın’dır..
Bunu yazacak yüreği olmayanları veya saf değiştirenleri görünce..
Akaydın’ı Antalya halkına anlatmak –mecburen- bize düşüyor..
Bundan herhangi bir şikayetim de yok..
Bazı CHP’li dostlarımın, “yahu Hoca’yla ilgili yazdıklarının gerçek olduğunu zaman çok iyi gösteriyor, artık seni takip ediyoruz” demesi, iyi bir şey yaptığımın da göstergesidir sanırım..

Şuna inanın..
Akaydın’la herhangi bir “dirsek temasım” olsaydı..
Antalya’da bir-iki kişi kalan “Akaydın yazarlarından” biri olamazdım..
Ve..
Sizler de Akaydın’ı asla tanıyamazdınız..
Ve hep “kandırılan bir kentli” olarak kalırdınız..
Bunu böyle bilesiniz..