Anne, baba, kardeş, evlat, arkadaş, akraba derken, kaybettiğimiz yakınlarımızı çok özleriz zaman zaman. Varlıklarını unutmak mümkün değil. Bu nedenle de mezarlıklara gider ziyaret ederiz. Daha bir yakın hissetmek, özlem gidermek için. Manevi bir iletişim kurmak, bir dua okuyup onun cennete gideceğini düşünmek rahatlatır bizi. Böyle anlarda, o ambiyans maddi dünyadan biraz uzaklaştırır bizi. Öbür dünyaya hiçbir şey götüremediğimizi düşünürüz. Ve ne paranın, ne de malın değeri kalır gözümüzde. Dün ismi bende saklı kalsın telefonda bir dostumla sohbet ettim. Koronavirüs ve alınan önemler üzerine de düşüncelerimizi paylaştık. Türkiye’yi, Antalya’yı konuştuk. Başta devletin yaptığı destekleri, yardımları, engellenen belediyeleri, işsizliği, birlik ve beraberliği, kardeşliği her şeyi konuştuk. Çok yakın bir zamanda aile büyüğünü kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşayan dostum dedi ki, “Umut, hadi korona nedeniyle cenazemize gelemeyenler oldu da  bir telefon açıp baş sağlığı dilemelerini beklediğim sen ve birkaç arkadaşım dışında belki de en yakınımda olan, bana yakın olduklarını hissettiklerim aramadılar, en çok da buna gücendim.” Onun kadar ben de çok üzüldüm bu duruma. Üç yıl önce de babamı kaybettiğim günlerde de ben de yaşamıştım bu üzüntüyü. Beni de bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda arayanlar olmuştu. Sosyal medyaya o kadar kaptırdık ki kendimizi, başka hiçbir şeyi işitemez, göremez olduk. Maalesef durumumuz pek de iç açıcı değil. Hasta ziyareti, bir yakınının, arkadaşının, dostunun cenazesine gitmekten uzaklaştık. Sosyal medyadan geçmiş olsun, dünyadan göçüp gidenin yakınına baş sağlığı mesajı yazmaktan vazgeçelim, gidemiyorsanız onlara bir telefon kadar yakın olabilirsiniz diyorum. Bu konuda daha çok şey yazılabilirdi kalın sağlıcakla.