Gazetecilik yaptığım yılların dörtte üçünü ‘terör’le iç içe yaşadım..
40 binden fazla genç-yaşlı-çocuk-kadın-erkek canından oldu..
Geride yüreği yanan binlerce ana-eş-kardeş-çocuk kaldı..
Sakat kalan, insanlıktan çıkan dünya kadar gazimiz yaşayıp-yaşamadıklarının farkında bile değil..
35 yılımız ve 500 milyar dolar civarında paramız “heba” oldu..
Bu 500 milyar dolarla bu ülke için kazanılacak “çok şeyi” kaybettik..

Şimdi..
Bütün bunlara neden olan “TERÖR” bitme noktasına geldi..
Yaşanan süreç “kolay kabullenebilecek” şey değil biliyorum..
Ama..
Bir an “duygusallığı” bırakıp olaya “akılcı” bakalım..
Böyle bir durumda, “üzüm mü yiyelim, bağcıyı mı dövelim?”
...
Dikkat ettiniz mi?
Süreç başladığı günden bu yana..
Saldırı yok, şehit ve gazi yok, yüreği yanacak ana-baba yok..
“Acaba nerede bir mayın veya bomba patlayacak” korkusu yok..
Eğer bu iş “silahla- saldırıyla” çözülebilseydi, çoktan çözülürdü..
35 yıldır askeri yönetimler dahil bir sürü hükümet kuruldu, terörle mücadele etti, ama bir türlü silahları susturamadı..
Aksine her geçen gün daha artarak devam etti..
Şimdi..
Silahların susması için “büyük bir umut” doğdu..
Bunu, “PKK zafer kazanmış oldu” diye yorumlamak, 35 yıldır sürdüğü gibi “bağcıyı dövmek” olur..
Biz “barış”ı sağlayanlara destek olup “üzüm yemeliyiz”..
Kaldı ki..
PKK zafer falan kazanmadı..
Zaferi barış kazandı..
Kendi içinden çıkmış silahlı isyan hareketini bastırmak için denemedik yol bırakmayan ve terörü bir türlü bastıramayan ülke, nihayet silahlı isyanı sona erdirecek kansız bir çözüm buldu..
Bence, asıl zafer budur..
Bunu sağlamaya çalışan başta Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, bütün Ak Parti kadrosu, büyük, çok büyük bir “risk” almıştır..
“Büyük siyaset” işte budur..

Öte yandan..
Her şehit verdiğimizde, “artık bu kanlar durdurulsun, bu iktidar bunu yapamıyor” diye siyaset yapanlara bakın..
Silahlar sustu..
Bu hükümet bunu becerdi..
Ama MHP hala, “Kandil’i yerle bir edelim, bölücübaşıyla anlaşma mı yapılır” diye bağrıyor..
Ana muhalefet partisi ise “barış”a dair sessiz..
Genel merkezlerine kocaman bir bayrak asarak nevruzda Türk bayrağı olmamasını protesto ediyor..
Evet, bu Öcalan asılmalıydı vakti zamanında..
İktidar oldukları dönemde ABD elleriyle teslim etmişti MHP’li koalisyona..
O tarihlerde TCK’da “idam” cezası da vardı..
Öcalan zamanında asılsaydı, bugün başka şeyler konuşuyor olabilirdik..
Ama..
Ne söylerseniz söyleyin..
Bir şehit annesinin, “oğlum dağda vuruldu, mezarına gittim ve ona artık Türk-Kürt kardeşlerin çatışmayacak, ölmeyecek diye müjde götürdüm” demesi süreci özetleyen tek cümledir..
Bu, “büyük bir siyasi başarı”dır..




Gelelim, “İsrail’in özür dilemesi” konusuna..
Ortadoğu’nun ne olduğunu bilmeyenler için bu “özür”ün fazla bir anlamı yoktur..
Hatta “gidenleri geri getirmeyeceği için” özür hiçbir şey ifade etmez..
Ama..
Bu özür, Türkiye’nin dünyada artık “ciddiye alınan bir devlet” olduğunun en önemli göstergelerinden biridir..
Bu özür, bir “megalo idea”nın ve bir “Osmanlı hayali”nin kolay uygulanamayacağının göstergelerinden biridir..
Bunu ister Barack Obama’nın baskısı, ister “one minute”nin etkisi sayın..
Bu özür, bütün dünyaya güzel bir örnek oldu..
“Büyük siyaset” işte budur..

Severiz veya sevmeyiz..
Ama..
Başbakan Erdoğan’ın hakkını Erdoğan’a vermek zorundayız..
48 saat içinde iki büyük “siyasi başarı” kazanmıştır..
İkisi de çok riskliydi, ikisini de kazandı..
Türkiye, Atatürk’ten bu yana ilk kez böyle bir “lider” görüyor..
Keşke..
Bir de, “barış süreci” için “bayraklı eylem” yapmak yerine “sürece katkı koyacak” iradeye sahip “muhalefet liderleri” olabilseydi bu ülkede..
Keşke..