“Kendini akıllı, alemi ahmak zanneden” o kadar çok kişi var ki..
Bunların başında da Antalya Büyükşehir Başkanı Mustafa Akaydın geliyor..
Meğer, “Akaydın’ın neferleri” de aynı zihniyet içindeymiş..
Yani, al birini vur ötekine..
Yazılarımıza gelen yorumlar, bu sözlerimi neredeyse “teyid” ediyor..
…
“İşçi alacaklarını” bahane ederek defalarca borçlanma yetkisi alıp da işçilere parasını (adam gibi) ödemeyen Akaydın’la ilgili yazdığım dünkü yazıma gelen yoruma dikkatinizi çekmek istiyorum..
Yazan kişi (eğer kendini gizleyip sahte bir isim kullanmıyor ise) MEHMET ÖZER..
Diyor ki:
“Özgür Gazeteciler gününde bile, özgürlükleri elinden alınarak içeri tıkılan basın emekçileri için kalemini oynatmayan sen Ali Tongülüs, acaba kendini basın mensubu mu sanıyorsun? İyi ki Akaydın var, iyi ki Büyükşehir var.. Olmasa halin harap.. Başka kaynağın da dağarcığın da birikimin de yok.. Gülersin ağlanacak haline…. “
…
Dedim ya, bu Akaydın yanlıları bile hep kendilerini akıllı sanıyor..
Bizi de sırf Akaydın’ı eleştirdiğimiz için “ahmak, beceriksiz, konu bulamayan zavallı bir gazeteci” yerine koyuyor..
Arşivime girip şöyle bir baktım..
Son 15 günde “Akaydın’ı konu alan” sadece 2 yazı yazmışım..
Geriye kalan 13 yazımın hepsi farklı konularda..
Demek ki, bu arkadaşım diğer yazdıklarımı değil, özellikle “Alisavar timi” olarak Akaydın’la ilgili yazılarımı takip ediyor ve eleştirenleri susturmak için de, işte bu tür ipe-sapa gelmez sözler ediyor..
Bu “Mehmet Özgür”ü yalnız sanmayın, bunlar bir ekip..
…
Buna rağmen, söylediği sözlere yine de bir cevap vermem gerektiğini hissediyorum..
Çünkü, içinde “basın özgürlüğü” gibi çok önemli bir cümle geçiyor..
…
Önce şunu söyleyeyim..
Dünyanın hiçbir ülkesinde (Batı-Doğu-Kuzey-Güney hepsine) basın “özgür” değildir..
Özellikle ABD’de, gazeteciler Pentagon’un gözaltındadır..
AB’de ise, “Avropolis” diye bir sistem kurulmuştur..
AB’nin hoşuna gitmeyen eleştiri yapanları sorgusuz-sualsiz “susturabiliyorlar”..
Bunu, araştırmacı-yazar Yılmaz Dikbaş, “AB-Tabuta Çakılan Son Çivi” isimli kitabında belgeleriyle anlattı..
Öte yandan..
Gazeteciler sermayenin, iktidarların, güvenlik güçlerinin veya “çıkarlarının” baskısı altındadırlar..
Tarih boyunca da böyle olagelmiştir..
Bugün Türkiye’deki medya sahiplerine bir bakın, içlerinde bir tane “gazeteci” bulamazsınız..
30 yıl öncesinme kadar vardı, kalmadı..
Niye?
Bunu düşünün biraz..
…
“Tutuklu gazeteciler”e gelince..
Bazı siyasi partiler, iktidar partilerine karşı bunu 60 yıldır kullanıyorlar..
“Özgür basın” isteyen partilerin hepsi, iktidara geldiklerinde de o özgürlüğü basına asla vermiyorlar..
Son 60 yıldır bu yönde çıkarılan yasaların hepsine bakın, “basın özgürlüğü” adına konulmuş bir tek madde göremezsiniz..
Gazeteci nasıl özgür olur?
Tabii ki, “ekonomik anlamda özgür” olduğunda..
Şu andaki tutuklu gazetecilerin yüzde 90’ı ise, “gazetecilik dışı faaliyetleri” nedeniyle tutuklu durumdalar..
…
Bütün bunlar ortada iken..
Gazetecilerin gelecek garantisi yok iken..
Hakkını savunacak bir sendikası bile bulunmuyor iken..
Yüzde 90’ı açlık sınırında dünyanın en zor mesleğini icra ediyor iken..
Patronlarıyla meslekleri arasında sıkışmış iken..
“Özgür Gazeteciler Günü” mü olurmuş?
Üstelik 10 Ocak “Özgür Gazeteciler Günü” değil, “Çalışan Gazeteciler Günü”dür..
…
Mehmet Özgür veya her kimse ve onun gibi düşünenler..
Cevabınızı aldınız mı?
Almadıysanız, size “davul-zurna” bile az, ben ne yapayım..
Siz, Antalya’yı 15 yıl geriye götüren bir adamın peşinden gitmeye ve yemlenmeye devam edin..
O’nu hakediyorsunuz..
NOT: Bu yazı da bir “Akaydın yazısı” sayılır mı acaba?
Trend Haberler

Ali Yılmaz’ın tüm mal varlığına el konuldu

Meğer Narenciye’yi Karabulut almış!

Ali Yılmaz dahil 8 kişi cezaevine gönderildi

Antalya’nın köklü kuyumcusu sessizce kapandı: Gökhan Böcek yaktı ve kaçtı

Ali Yılmaz gözaltında

Yapay zeka terapi yerine geçemez: Empatiyi sadece taklit eder