Avrupa genelinde otomobil fiyatlarının kıyaslandığı son Euronews Business araştırması, Türkiye’yi “en pahalı ülke” olarak zirveye yerleştirirken aslında çok daha derin bir ekonomik tabloyu da gözler önüne seriyor. Verilere göre Türkiye’de otomobil fiyatları, Avrupa Birliği ortalamasının tam %36,4 üzerinde. Yani Avrupa’da 100 euroya alınan bir otomobil, Türkiye’de 136,4 euroya mal oluyor. Bu fark, yalnızca fiyat düzeyi endeksinin değil, gelir düzeyinin de ne kadar geride kaldığının göstergesi.

Türkiye’de orta gelirli bir ailenin bir otomobil alabilmesi için gereken sürenin Avrupa’ya kıyasla neredeyse üç kat fazla olduğu hesaplanıyor. Örneğin Almanya’da ortalama hane geliriyle bir otomobili 1,5–2 yılda finanse etmek mümkünken, Türkiye’de aynı araç için 5–6 yıllık birikim gerekiyor. Bu farkın temelinde sadece döviz kuru değil, yüksek vergi oranları ve artan finansman maliyetleri bulunuyor.

Vergi sisteminin baskısı: Otomobil artık bir ihtiyaç değil, lüks

Türkiye’de otomobilin satış fiyatını belirleyen en önemli unsur, Özel Tüketim Vergisi (ÖTV). Bugün 1,6 litre motor hacmine sahip sıradan bir binek otomobilin vergisiz fiyatı 1 milyon TL civarındaysa, ÖTV ve KDV eklenince bu rakam 1 milyon 800 bin TL’yi aşabiliyor.

Üstelik ÖTV dilimleri, araç fiyatlarının hızla artmasıyla sürekli üst baremlere taşınıyor. Bu da fiyat artışlarını zincirleme şekilde büyütüyor. Örneğin, üretici fiyatı sadece %10 artan bir araç, vergi diliminde bir üst kademeye geçtiğinde nihai fiyatı %25–30 artabiliyor.

Dolayısıyla fiyat artışı sadece enflasyon ya da döviz kuruyla değil, vergi sisteminin yapısal kurgusuyla da hızlanıyor. Türkiye, OECD ülkeleri içinde otomobil üzerindeki vergi yükü bakımından ilk sırada.

Böyle bir sistem, otomobili ulaşım aracı olmaktan çıkarıp, gelir seviyesi yüksek kesimin yatırım ya da statü aracı haline getiriyor. Bu nedenle ikinci el piyasasında dahi fiyatlar “sıfır araç” maliyetine yakın seyrediyor. Sonuçta vatandaşın büyük çoğunluğu için otomobil almak artık bir ihtiyaç değil, ekonomik olarak erişilmesi güç bir lüks.

Gelir artışı, fiyat artışının çok gerisinde

Otomobil fiyatlarının bu denli yüksek olmasının bir diğer nedeni, gelir düzeylerinin reel olarak yerinde sayması.

Türkiye’de kişi başına düşen millî gelir 2024 itibarıyla yaklaşık 13 bin dolar civarında. Ancak bu nominal bir değer; yerel fiyatlar ve kur farkı dikkate alındığında alım gücü paritesine göre otomobil erişimi açısından çok daha düşük bir seviyeye denk geliyor.

Örneğin AB ortalamasında bir vatandaş, yıllık gelirinin yaklaşık %35–40’ını harcayarak orta sınıf bir otomobil alabilirken; Türkiye’de bu oran %120’yi aşıyor. Yani, bir Türk vatandaşının bir otomobil alabilmek için bir yıldan fazla kazancını ayırması gerekiyor — o da tüm gelirini başka hiçbir harcamaya kullanmadığı varsayımıyla.

Bu durum yalnızca bireysel değil, makroekonomik bir dengesizliği de temsil ediyor. Çünkü gelir artış hızı, tüketim mallarındaki fiyat artışını yakalayamadıkça, toplumda mülkiyet uçurumu büyüyor. Bir dönem “herkesin otomobili” olan Türkiye’de artık araç sahipliği oranı düşüş eğiliminde.

Elektrikli araçlar da erişilebilir değil

Dünyada otomobil piyasası hızla elektrikli araçlara yönelirken, Türkiye bu dönüşümün maliyetini de ağır hissediyor. Vergi teşvikleri kısmen sağlansa da batarya teknolojisi ve ithalat bağımlılığı nedeniyle elektrikli araç fiyatları da yüksek gelir gruplarına hitap ediyor.

Birçok AB ülkesi, karbon emisyonunu azaltmak için elektrikli araçlara vergi muafiyeti, alım desteği ve düşük kredi faizi sağlarken, Türkiye’deki teşvik sistemi daha sınırlı. Üstelik şarj altyapısının yetersizliği, elektrikli araçların yaygınlaşmasını yavaşlatıyor. Böylece, çevre dostu ulaşım da “yüksek gelirli tüketiciye özel bir ayrıcalık” haline geliyor.

Avrupa’daki tablo neden farklı?

Avrupa’da fiyat farkları olsa da çoğu ülkede otomobil erişimi gelir düzeyine paralel bir şekilde düzenleniyor.

Örneğin, İspanya’da fiyatlar AB ortalamasının %3,8 altında. Almanya’da ise sadece %0,4 yukarıda.

Bu ülkelerde hem yerli üretim gücü hem de istikrarlı vergi politikaları, fiyatları dengede tutuyor.

Ayrıca Avrupa’da otomobil üreticileri, pazarlama stratejilerini her ülkenin gelir düzeyine göre ayarlıyor. Böylece tüketici tercihlerine uygun, farklı donanım seviyelerinde modeller sunulabiliyor. Türkiye’de ise vergiler donanım farkını büyütüyor ve tüketici tercihlerini sınırlıyor.

Sonuç: Ekonomik göstergelerin aynasında otomobil

Türkiye’nin Avrupa’da “otomobilde en pahalı ülke” unvanına sahip olması, tek başına bir fiyat sorunu değil; aynı zamanda gelir adaletsizliği, vergi politikası ve makroekonomik dengesizliklerin aynası.

Bir otomobilin fiyatı, toplumun refah düzeyine dair önemli bir göstergedir. Eğer vatandaşların çoğu ulaşım aracını edinemez hale gelmişse, sorun piyasada değil, ekonominin yapısında aranmalıdır.

Bugün Türkiye’de otomobil sahibi olmak, bir ihtiyaçtan çok bir iktisadi mücadeleye dönüşmüş durumda. Bu tablo değişmedikçe, yollar daha kalabalık olsa da direksiyon başında olanların sayısı azalmaya devam edecek.

ZAFER ÖZCİVAN

Ekonomist-Yazar

[email protected]