Bazıları gibi “akıllı” olup, vergi kaçıramadım..
Bazıları gibi “uyanık” olup hileye karışamadım..
Bazı meslektaşlarım gibi “yalaka” olup, “aklın varsa beni reddetme” diye birilerine yanaşamadım..
Bu nedenle de yerimde saydım hep..
Ama..
O akıllılar, uyanıklar ve yalakalar aldı başını gitti..
“Lüks” yaşamın tadını çıkartıyor..

Çıkaran çıkartsın..
Hatta Allah kazançlarını daha da bol etsin, daha bir lüks yaşasınlar..
Bunlara itirazım da yok, paralarında-pullarında gözüm de yok..
Ancak..
Dikkat ediyorum da..
Vergi artışları ile zamlara en çok bu kişiler tepki gösteriyor..
Bir de..
Hala –benim gibi- bir türlü uzayıp-kısalamayan vatandaşı “iktidar olmak için” kullanmaya çalışan siyasetçiler..
Hele o siyasetçiler..
Sanki kendileri hükümet olsalar, zam yapmayacaklarmış gibi bir hiddetliler ki..
Şaşmamak elde değil..
43 yıldır onlarca hükümet bu ülkeyi yönetti..
43 yıl önce iki yakamı bir araya getirmeye çalışıyordum, bugün hala aynı çalışmam devam ediyor..
Bugün Ak Parti “güncelleme” adıyla zam yapıyor..
Geçmişte “ayarlama-uyarlama” gibi değişik isimlerle yapılıyordu..
Değişen bir şey yok..
Olan, -her zamanki gibi- iki yakasını bir araya getirmeye çalışanlara oluyor..

20-25 yıl kadar önceydi..
Yine bir “ayarlama”nın ertesi günleriydi..
Çok satan gazetelerimizin bir hafta sonu ilavesinde bir işadamı ile yapılan röportaj vardı..
İşadamı şöyle diyordu:
“Zamlardan-vergilerden şikayet ediyoruz..
Hemen kendi mallarımıza zammı bindiriyoruz..
Sonra da satamayınca, yandık-bittik diye sızlanıyoruz..
Ama..
Bunun suçlusu bizleriz..
Lüks yaşam, metreslere harcanan paralar, sosyeteye ayak uydurma çabaları yüzünden çalışanlarımıza yeterince maş veremiyoruz..
Biz vermeyince onlar harcayamıyor..
Onlar harcayamayınca, biz de kazanamıyoruz doğal olarak..
Garip bir döngüdür bu..
Bu döngü aşılmadığı sürece, birileri ezilecek, biz ezenler de hep kazanamıyoruz diye sızlanmaya devam edeceğiz..
Biz işadamları artık kendimizi toparlamak, ‘lüks’ tutkumuzdan kurtulmak zorundayız..”

20-25 sene önce bir işadamının söylediği bu sözlerden hiç kimsenin ders almadığını, Fatih Altaylı pazar günkü köşesinde dile getirmiş..
Diyor ki:
“İşin gerçekten cılkı çıkmış vaziyette..
Öğlenleri gazeteden çıkıp 100 metre ilerideki menemenciye yürüyorum..
100 metrelik yolda gördüğüm otomobillerin toplam değeri herhalde 10 milyon dolar..
İstinye Park'ın meydan denilen bölümüne hiç gittiniz mi?
Gitmediyseniz bir ara bakın..
Meydanda 100 kadar otomobilin park edeceği yer var..
Şu kadarını söyleyeyim, Mercedes 500'ü beğenmeyip alt kata indiriyorlar..
Meydanın çevresi Porsche, Ferrari, Maserati, Aston Martin, Bentley dolu..
Emin olun Los Angeles Rodeo Drive'da ya da Monaco'da Hotel de Paris'nin önünde bu kadar lüks otomobil göremezsiniz..
İstanbul'daki biraz kalburüstü lokantaların önlerinde de durum farklı değil.
Tam bir çılgınlık..
Otomobilden gittik ama dolaylı vergilerin yüksek olduğu bizim gibi ülkeler için, çikletten otomobile kadar bu böyle..
Namusluya her şey pahalı, namussuza her şey ucuz..
Bu vergi anlayışıyla, lüks aslında namuslu vatandaşa yasaklanıyor, kaçakçıya değil..
Sonra gel de çoluk çocuğa namuslu olmanın iyi bir şey olduğunu anlat..
Anlatıyoruz anlatmasına da onlar için iyi mi yapıyoruz kötü mü yapıyoruz bilmiyorum..”

Türkiye gerçeği bu..
Önce de böyleydi, hala böyle..
Buna rağmen..
“Güncelleme” ile alay edip kızanların, geçmişte yaptıkları “ayarlama” ile ilgili bir şey söylememeleri tuhafınıza gitmiyor mu?
Siz..
Şu vergiyi-zammı eleştirenlere biraz dikkat edin..
Gerçek yüzlerini daha iyi göreceksiniz..