6–11 Ekim haftasında küresel ekonomi, “belirsizlik” teması etrafında şekillendi. Başta ABD ile Çin arasındaki ticaret gerilimlerinin yeniden tırmanması, ABD’de süregelen bütçe krizi ve küresel emtia arzındaki dalgalanmalar piyasalarda baskı yarattı. Bu dönemde, yatırımcıların risk algısı keskin şekilde değişirken, gelişmekte olan ülke ekonomileri hem dış şoklara hem yapısal kırılganlıklara karşı dikkatle direnç sınavı verdi.
Türkiye açısından ise iç dengeler — yüksek enflasyon, kur baskısı, dış ticaret görünümü ve su krizi gibi iklim kaynaklı zorluklar — haftanın ekonomik panoramasını belirleyen başlıca unsurlar oldu.
Dünya Ekonomisinde Gelişmeler
ABD – Çin geriliminin yeniden alevlenmesi
Hafta boyunca en dikkat çeken gelişme, ABD Başkanı Donald Trump’ın Çin’e yönelik yeni %100 tarife tehdidini duyurması oldu.
Bu açıklama, Çin’in nadir toprak (rare earth) ihracat politikası ile takas edilen bir karşı hamle olarak öne çıktı.
Bu gelişme finans piyasalarında sert tepkilere yol açtı: Nasdaq %3,6 değer kaybederken, S&P 500 ve Dow Jones da sırasıyla %2,7 ve ~1,9 düşüş yaşadı.
Yatırımcı güven endeksi, özellikle teknoloji ve sanayi hisselerinde görülen satış baskısıyla zayıfladı.
Küresel ticaret ve emtia dinamikleri
Dünya Ticaret Örgütü (WTO), 2025 için küresel mal ticareti büyümesini %2,4 olarak revize ederek önceki tahminlerin oldukça üzerinde bir görünüm sundu. Buna gerekçe olarak, şirketlerin ticaret öncesi stoklama davranışları ve yapay zekâ ile ilgili ürünlere artan talep gösterildi.
Ancak bu yükseltme, 2026 yılında ticaret baskılarının tam etkisiyle %0,5’lik daha düşük bir büyüme beklentisiyle dengelendi.
Petrol cephesinde OPEC+ grubu, Kasım ayında üretimi günde 137.000 varil artırma kararı aldı.
Bu artırım kararında dikkat çekici olan nokta, arz fazlası endişelerinin hâlâ geçerli olması ve grup içinde Rusya ile Suudi Arabistan arasında dengeleri koruma çabasıydı.
Fiyatlar hâlihazırda varil başına ~$65 seviyelerine gerilemiş durumda.
Aynı zamanda Uluslararası Para Fonu (IMF), “belirsizliğin yeni normal” haline geldiği uyarısında bulundu.
Küresel büyümenin 2025 yılında %3 civarında gerçekleşebileceği öngörülürken, piyasaların görünmeyen kırılganlıkları maskeleyebileceği vurgulandı.
ABD: Bütçe tıkanıklığı ve veri boşlukları
ABD’de federal bütçenin geçmemesiyle başlayan hükümet kapanması (shutdown), kamu veri akışını durdurdu.
Bu durum, Ekim ayı ekonomik verilerinin eksik gelmesinden ötürü piyasaların yön tayin kabiliyetini zayıflattı.
Ayrıca her hafta kapanmanın ABD ekonomisine ~15 milyar dolarlık maliyeti olabileceği tahmin ediliyor.
Faiz kararlarına ilişkin belirsizlik de artmış durumda. Eylül ayında ilk faiz indirimi gerçekleştirilmişti, ancak FOMC üyeleri önümüzdeki döneme ilişkin görüş ayrılıklarını koruyor.
Genel görünüm: Direnç altındayız ama riskler arttı
Haftalık küresel ekonomik değerlendirmelerde Deloitte, ABD kapanması, hane halkı finansal baskısı, euro bölgesi enflasyonu ve ECB politikası gibi konuların ön plana çıktığını aktardı.
Ayrıca, bazı bölgelerde piyasalar tatil takviminden etkilenerek likiditenin zayıf kaldığı gözlemlendi.
IMF’nin yeni Dünya Ekonomik Görünüm (WEO) raporu 14 Ekim’de açıklanacak.
Bu rapor, yukarı yönlü revizyon potansiyeliyle birlikte piyasaların dikkatle beklediği bir döneme işaret ediyor.
Türkiye Ekonomisi: Müdahale, kriz ve kırılganlıklar
Enflasyon ve para politikası
Türkiye için enflasyon verileri haftanın en önemli gelişmelerinden biriydi. Eylül ayı TÜİK verilerine göre yıllık tüketici enflasyonu %33,29’a yükseldi; aylık bazda artış ise %3,23 olarak gerçekleşti.
Bu durum, ağustos ayındaki %32,95 seviyesinden bir miktar artışı işaret ediyor.
Hükümet, bu yükselişi olumsuz bir sinyal olarak görmemesi gerektiğini belirterek, “disinflasyon sürecinde sapmalar olabilir” yaklaşımını benimsedi.
Ancak fiyat baskıları özellikle eğitim, gıda ve akaryakıt kalemlerinde yoğunlaştı.
Merkez Bankası ne ölçüde politika adımı atacak, faiz oranlarında değişim yapıp yapmayacağı önümüzdeki günlerde netleşecek. Ekim ayında yayınlanacak para politikası ve bütçe duruşu dikkatle izlenecek.
Büyüme beklentileri ve dış talep
Reuters’in ağustos ayında yayımladığı bir ankete göre, Türkiye’nin 2025 toplam ekonomik büyümesinin %2,9 civarında gerçekleşebileceği tahmin ediliyor.
İkinci çeyrek büyüme beklentisi ise %4,1’di.
Ancak bu büyüme oranlarının, yukarı yönlü riskler ve iç talepteki dalgalanmalarla baskı altında kalabileceği belirtiliyor.
Eylül ayı dış ticaret verileri özellikle ihracatın düşüşüyle dikkat çekiyor. Ağustos ayında ihracat %0,9 gerilerken, ithalat %3,9 düşüş kaydetmiş; bu da ticaret açığının daralmasına katkı sağlamıştı.
Türkiye ekonomisinin ihracata bağımlılığı, dış talep zorluklarıyla yüzleşme maliyetini artırıyor.
Ayrıca, Rusya ile doğal gaz tedarikinde artan hacme dikkat çekiliyor. Gazprom verilerine göre, Türkiye’nin Rusya’dan gaz alımı 2025’in ilk yarısında 11 bcm (milyar m³) seviyesine çıktı, bu da geçen yılın aynı dönemine göre yaklaşık %28 artış anlamına geliyor.
Bu durum, enerji maliyetleri ve dış açık açısından hem fırsat hem risk taşıyor.
Kur baskısı, rezervler ve politika baskısı
Kur cephesinde TL üzerinde baskı hâlâ devam ediyor. Siyasi riskler, benzer ülke para birimlerine kıyasla Türkiye’yi daha hassas hale getiriyor. Özellikle yerel yönetim liderlerinin tutuklanması ve siyasi gerilimler, yatırımcı algısını zedeleyen unsurlar haline geliyor.
Merkez Bankası’nın döviz rezervi kullanımı ve açık piyasa müdahaleleri son dönemde artarken, dış sermaye çıkışı riski de yakından izleniyor.
Bir başka zorluk da Türkiye’nin iklim kaynaklı sıkıntıları: su krizi, kuraklık ve tarımsal verim kaybı, gıda enflasyonunun direncini artırıyor. 2025 yılında yağışların uzun süredir ortalamaların altında seyretmesi, özellikle tarım bölgelerinde üretim baskısı yaratıyor. (Not: su krizi konusunda bazı raporlar 2025 Türkiye su krizini vurguluyor)
Yatırım, dış sermaye ve alternatif pazarlar
Hafta içinde dikkat çeken bir gelişme, Bangladeş’te yatırım fırsatlarını incelemek üzere Türkiye’de düzenlenen seminer oldu. 30’dan fazla Türk şirketi Bangladeş’te tekstil, elektronik ve yenilenebilir enerji gibi sektörlerde yatırım potansiyelini değerlendirdi.
Bu tür dış pazarlara yönelim, Türkiye’nin ihracat çeşitlendirmesi hedefi açısından önem taşıyor.
Yabancı yatırımcı algısının iyileşmesi için siyasi istikrar, kur öngörülebilirliği ve reform paketleri kritik olacak. Türkiye’nin 2026 bütçesi ve Orta Vadeli Planları, bu algının şekillenmesinde ana rol oynayacak.
Riskler, Beklentiler ve Anahtar Gelişmeler
Küresel yayılma riski
ABD-Çin ticaret savaşı yeniden alevlenirse, teknoloji ürünü ithalatında arz kesintileri, tedarik zinciri bozulmaları görülme ihtimali yüksek. Bu durum gelişmekte olan ülkelere de fiyat baskısı ve sermaye çıkışı riski getirebilir.
Ayrıca, ABD hükümet kapanması uzarsa, küresel likidite sıkışabilir ve finansal piyasalar bozulabilir. Bu, emtia fiyatlarında ve gelişmekte olan para birimlerinde artan volatilite anlamına gelir.
Türkiye özelinde kırılganlık noktaları
Faiz-tepki ve para politikası: Merkez Bankası’nın faiz ayarı, enflasyon beklentileri ve TL’nin istikrarı açısından nihai kırılma noktası olabilir.
Kamu maliyesi & bütçe disiplini: 2025–2026 bütçesi, faiz ödemeleri ve kamu borç servis maliyeti dengesi, ekonomi üzerindeki baskıyı belirleyecek.
Kur korumalı mevduatlar: Eğer yüksek faiz beklentileri teşvik ederse, maliyet baskısı artabilir.
Tarım & gıda enflasyonu: Su krizinden etkilenen tarım bölgelerinde üretim kayıpları, gıda fiyatlarını yukarı çekebilir.
Yatırım ve dış sermaye: Yabancı yatırımcı güveninin yeniden tesis edilmesi, sermaye girişini destekleyici olacak.
Gelecek haftalarda izlenecek göstergeler
IMF’nin Ekim 2025 Dünya Ekonomik Görünüm (WEO) raporu
Türkiye Ekim enflasyon ve dış ticaret verileri
Merkez Bankası faiz kararı ve para politikası mesajları
ABD ekonomik verileri ve bütçe görüşmeleri
OPEC+ sonraki toplantıları ve petrol üretim kararları
Sonuç
6–11 Ekim haftası, dünya ekonomisi için yeniden yükselen ticaret gerilimleri, belirsizlikler ve politika sıkışmaları ile karakterize oldu. ABD – Çin hattındaki sert söylemler piyasaları sarstı, ABD hükümet kapanması ekonomik görünümü bulanıklaştırdı, IMF ve WTO gibi kurumlar da büyüme tahminlerinde dikkatli mesajlar verdi.
Türkiye açısından, enflasyon artışı, TL baskısı, su krizi ve dış talep zorlukları öne çıktı. Gelişmiş ülkelere kıyasla kırılganlıklar daha belirgin göründü. Ancak ihracat alternatifleri, dış yatırım arayışları ve reform beklentileri, iyimser senaryoların da kapısını aralıyor.
Önümüzdeki haftalarda ekonomi yönetiminin dengeli, öngörülebilir ve kredibilitesi yüksek politikalar izlemesi, Türkiye’nin kırılganlıklarını azaltmak açısından kritik olacak. Küresel dalgalanmalar devam ederken, Türkiye’nin performansı hem içeride alınacak kararlarla hem de dış ekonomik rüzgârlarla şekillenecek.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar
[email protected]
6/11 EKİM HAFTASI EKONOMİ PANORAMASI
Zafer Özcivan
Yorumlar
Trend Haberler

Operasyon Anex Tour firmasına da sıçradı

Antalya otelciler kralı gözaltında! Turizmde kripto şoku

Antalya Büyükşehir’de hafriyat krizi: Müdür görevden alındı

Antalyaspor’da Erman Kılıç ve Veysel Sarı’ya PFDK’dan ağır fatura

Hafriyatçılar Büyükşehir’i çevirdi! Giriş çıkışları kapattılar

ANEX Tour’dan açıklama geldi