Yazıya nasıl başlayacağımı bilemiyorum.

Böyle durumlarda yazı yazmak dünyanın en zor işi olsa gerek.

Aslında kafamdan geçenleri yazıya dökmeye kalksam belki de kitap olur.

Ancak nedense insan tıkanıyor, boğazı düğümleniyor, parmakları klavyede işlevsiz kalıyor.

İşte yine öyle bir zaman yaşıyorum.

Güzel insan, dost canlısı Emel Ay’ı kaybettik.

20 yıldır tanırım kendisini.

Son bir yıldır da Gazete Bir çatısı altında birlikte çalışıyoruz.

Okuyucuya daha iyi bir gazete sunmak için her gün sayısız kez görüşüyoruz, konuşuyoruz.

Her gün aynı sofrada ekmeğimizi bölüşüyoruz.

Dertleşiyoruz, geleceğe dair fikir alış verişinde bulunuyoruz.

Ancak O artık aramızda değil.

Artık dertleşemeyeceğiz, görüşemeyeceğiz, paylaşamayacağız.

Gerçekten erken veda ettin bize.

Daha yapacak çok işimiz vardı.

Ancak sen oyunbozanlık yaptın ve bizi yalnız bıraktın.

Alacağın olsun.

Erken gidişini unutacağımı sanma!

Seni rahat bırakmayacağım!

Her gün seni çekiştireceğim, dostlara her gün senden söz edeceğim.

Arkadaşlarla, işine ne kadar sadık olduğunu, ne kadar titizlikle yaptığını anlatacağım. Kimseyi kırmadığını, herkese güler yüzle yaklaştığını dilimde tüy bitene kadar anlatacağım.

Yani sen her gün gelip günaydın, iyi akşamlar demezsen de ben masana gidip seninle konuşacağım. Çünkü sen kalbimizdesin ve seni unutmayacağız.

Bu arada bizi arayıp acımıza ortak olan bütün dostlara teşekkür ederim, sağ olun, var olun.