Antalya’da 25’in üzerinde yerel gazete çıkıyor.
Bunlardan sadece 11-12’si resmi ilan alma hakkına sahip.
2006 yılında göreve başladığım Akdeniz Manşet Gazetesi’nde mümkün olduğunca özel haber yaptırma gayreti sarf ettim.
Zira, gazetemize abone yapmak için telkinde bulunduğumuz kişilerden gelen cevapların tamamı aynı.
“Bir tane yerel gazete oku, diğerlerini okumaya bile gerek yok. Çünkü her gazete birbirinin kopyası.”
Bu söyleme verebilecek hiçbir cevap bulamıyor ancak, özel habercilikte ilk sırada olarak gösterilen görev yaptığım gazetem tek tesellim oluyordu.
Hakikaten doğruydu.
Her gazete ya AA (Anadolu Ajansı) ya İHA (İhlas Haber Ajansı) ya da, DHA (Doğan Haber Ajansı) gibi ajanslara aboneydi.
Onların geçtiği haberler sayfalara yayılır, teknik elemanlar mizanpajı hazırlayıp, sayfalar haline getirilip, bir tık yani, e-mail ile baskıya yollar, dağıtıcı firma gazeteleri alır. Abonelerin sayısı kadar ayrıldıktan sonra, gazete bayilerine gönderilir.
Al sana bir yerel gazete..
“Antalya’da çıkan her yerel gazete birbirinin kopyası” mı evet kopyası..
Hatta öyle meşakkatli işlere girmeye bile gerek yok. Değiştir gazete isimlerini. Her hangi bir gazetenin fotokopisini çek sür piyasaya.
Ver millete okusun yerel gazete!..
Sonra da ortalıkta gazeteciyim diye cirit at!..
30 yıla yakın süreçtir gazetecilik özellikle de yerel gazeteciliğin içerisinde olduğum için bu durumlara her zaman üzülmüş birisiyim.
Peki ya ulusal gazetecilik ne durumda?.
Hatta ulusal televizyonlar da dahil..
Antalyalı olup Mustafa Akdoğan ismini tanıyıp, bilmeyenlerin sayısı bence çok azdır.
Özellikle 50 yaş üstü spor camiası kendisini yakinen tanır.
Mustafa Akdoğan her gün, “Hürriyet, Sabah, Posta ve Fanatik, bulamazsa Fotomaç gazetelerini alır.
Hürriyetin 1. sayfası ile Posta’nın 1. sayfaları arasındaki tek fark, Posta’nın magazin haberlerine daha fazla ağırlık vermesi. 3’üncü yani adliye-polis haberleri resmen fotokopi çekilmiş. Sabah’ın da aynı.
Geç ekonomi haberlerine varsa aralarındaki farklılık başlıklara atılan puntolar. Konuların tamamı aynı.
Gel spor sayfasına bir gazetede özel habere rastlarsan o gün çok şanslısın.
Magazin sayfalarını anlatmaya gerek bile duymuyorum. Sanki sanat dünyası her gazeteye kendi haberini servis etmiş.
Mustafa Akdoğan’ın aldığı gazeteleri okumak için her gün odasının kapısını aşındıran Ali Sula’nın da dilinden düşmeyen haykırış.
“Bu ne ya? Bu gazeteler bir birleriyle sürekli sözleşmiş halde mi. Haberlerin tamamı aynı haberler.”
Al bir tane ulusal gazete, ülkede ne olup bitmiş her şeyi öğren, başka bir gazeteye göz atmaya kesinlikle gerek duymazsın.
Peki ya ulusal televizyonların durumu?
Diziler dışında değişen pek bir şey yok. Zaten gazetelerin televizyonları olan TV’lerin ana haber bültenlerine zaping yapmaya emin olun gerek yok. Hepsi bir haber önce ya da bir haber sonra aynılarını döndürüp duruyorlar.
Sonra da, Türkiye’de gazete okuma sayısı çok düşük, TV izleme oranı dibe vurmuş gibi söylemlerle çeneler yorulur..
Yaşasın ajans haberciliği, elveda gazetecilik..
Var mı başka izahı?