Bizim gazeteci camiası, “sap ile saman”  karıştırma olayını sıkça yapar.

Daha doğrusu yaradan, niyet olayını bildiğinden olacak ki, ellerini ayaklarını dolandırır.

Misal.,

Yapacak haber ya da köşende yazacak konu mu bulamadın?

Yaz kendi kendine bir mektup.  Yazının giriş kısmına da, “Okurum bana el yazısıyla mektup yazmış. Ben de noktasına, virgülüne dokunmadan aynen köşemde yayınlıyorum” eklemesi yap, ver servise.

Yemezler.

Bunlar artık ucuz senaryolar.

Hem yaşamının 30 yılını gazetecilik mesleğine verdiğini söyleyecek, aklın sıra, “Ben bu işin duayeniyim. Ben her şeyi en iyi bilenlerdenim” vurgulamasında bulunacaksın.,

Ama, “Bir okur mektubu” adını koyduğun bir yığın yalan, dolan, iftira dolu hitapları kendi köşene koyup, “Bunları ben demiyorum bir okurum” söylüyor eklemesi yapıp, sütten çıkmış ak kaşık olup çıkıvereceksin öyle mi?

Hadi ordan hadi.

Gazeteci dediğin yazdığı köşe yazısının içerisindeki iki cümleden değil, tamamından mesuldür olayını bilir. Bilmeyene gazeteci denemez.

Sana gelen o mektup el yazısıyla yazılmamış mıydı?

Peki,  el yazısıyla mı köşenden yayınladın sana gelen mektubu, yoksa bilgisayarın başına geçip, klavyenin tuşlarına mı bastın?.

Diyelim ki sana böyle bir mektup geldi. Ve senin gibi 30 yılını gazetecilik mesleğine vermiş koskoca bir duayen (!) o mektuba balıklama mı atlar, yoksa mektupta yazılanlar ile ilgili küçük bir araştırma mı yapar?

Bence ikincisi de, ama sen bodoslama dalmışsın.

Neden ki?

Yahu Lal sitesinde evi olduğunu iddia ettiğin (Sakın ben değil mektubu yazan söylüyor demeye kalkma köşe senin köşense ve orada senin resmin ve ismin varsa buna kimse inanmaz) olayı araştırmak çok mu zor?

Tam aksine basit, ama niyet işte niyet..

Mektubu yazdığını iddia ettiğin muhterem, “Falanca kişi filancanın yeğini ile evli” de demiş ya, doğru mu ki bu evlilik diye de hiç mi düşünmez bir gazeteci, pardon duayen gazeteci?

Mantolamacıdan gazete patronu olursa, hayali yani düzmece mektup sayısı da hayli fazla olur.

Biz de muhalefet yaptık. Hem de yılmadan, asla eğilip, bükülmeden. Bir sefer olsun geri adım atmadık.

Nasıl ve niçin mi?

Bize de çok geldi o tür mektuplar.

Geldi gelmesine de, isimsiz ve imzasız mektuplara asla riayet etmedik.,

İsimsiz mektup muş!..

İsmini gizleyen, yani bana güvenmeyen kişinin, yazdıklarına ben neden güveneyim ki?

Gazetecinin en büyük sermayesi aldığı istihbaratlardır. Boş ya da dolu fark etmez. Gazetecinin görevi o istihbaratların doğruluğunu araştırmaktır. Boş olanı elinin tersiyle iten, doluları bir kanaviçe gibi işleyip halka sunanlardır gazeteci dedikleri.

Şükürler olsun ki Antalya’da güven veren bir gazeteci olarak anıldık, istihbarat getirenleri sonucu her ne surette olursa olsun asla deşifre etmedik.

32 yıllık meslek hayatımızda yazdığımız köşe yazılarından ya da yaptığımız haberler ile ilgili Adliye’ye gitmiş, “Bu haberin kaynağı nedir” sorusuyla defalarca karşılaşmışızdır ancak, kesinlikle haber kaynağımızı ifşa etmemişizdir.

Olmayan bir isimsiz mektubu varmış gibi göstermişsiniz-ki, bundan da şu anlaşılıyor: Kendi kendinize dahi güveniniz yokmuş.

Bu nedenledir ki, 30 yıllık gazeteci olduğunu söyleyen muhterem hani, “Haksızlığa karşı susmayanlar var”  demiş ya,

“Haksızlığa karşı susan dilsiz şeytandır.”