Bu terim, ‘Şark Meselesi’, ilk kez, bundan tam 200 sene evvel, 1815’te, Viyana’da düzenlenen bir toplantıda dillendirildi. Yeni bir çağ başlıyordu ve ‘büyük devletler’, her yeni çağın başında yaptıkları gibi, dünyayı kendi aralarında taksim ediyorlardı. Konferansın esası budur.  Büyük güçler, Napolyon’u yenmiş ve büyük bir ‘belayı’ defeylemiş olmanın verdiği huzur ve güven ortamı içinde, dünyayı paylaşıyorlardı. Avrupa evelallah tamamdı, ama şu Şark toprakları, yani Osmanlı, yani İstanbul nasıl taksim edilecekti, gündem maddelerinden birisi de buydu ve fakat bir türlü karar çıkmıyordu! Bu sorunun cevabı tam 100 yıl sonra verilecekti ve büyük bir cihan harbi sırf bu soruya cevap bulmak için başlatılacak, kelimenin tam anlamıyla dünya alt üst olacaktı.  
Eski şehirler, kadim meseleler 
Geçen hafta sonu, iki gün boyunca, Menderes Başkan’ın organize ettiği Manavgat-Akseki-Alanya hizmet gezisi programı bağlamında yapılan konuşmaları dinlerken, birden bire; ‘Şark-i Antalya meselesi’ diye bir kavram gelip yerleşti dilime. Akseki’de tam 30 yılda çözülemeyen bir içme suyu sorunu, Manavgat’ta bunca yıl içinde giderilemeyen bir katı atık sorunu, Alanya’da çevre yolu ihtiyacı vs..  Anadolu’nun en eski yerleşim merkezlerinden olan bu üç ilçemiz için dile getirilen kadim meseleleri duydukça, biraz da şaşırdığımı itiraf etmek zorundayım. Bu yüzen ‘Şark-i Antalya meselesi’ üzerine kafa yormaya başladım. 
Yasaya dair yanlış kanaatler
Yalnız Büyükşehir Belediyesi’nin hizmet turu kapsamında çıktığımız bu gezide beni asıl şaşırtan mesele şudur; mevcut büyükşehir (yani bütünşehir) yasasının ilçelere ve köylere neler kazandırdığı ve kazandıracağına dair bölge halkında ciddi bir bilgi birikimi olmadığını gördüm. Öyle bir algı operasyonu yapılmış, öylesine bir bilgi karmaşası inşa edilmiş ki, sanki Büyükşehir Belediyesi ilçelerdeki bütün artı değeri alıp götürecek ve buralar kendi başına ve sahipsiz bir şekilde ortada kala kalacak! Oysa mevcut büyükşehir yasası en çok merkeze uzak kalmış ilçelere ve köylere imkan kapısı açıyor ve bu gerçek zaman içinde daha net görülebilecek. Herhalde bu yanlış kanaati ters-yüz etmek için, Menderes Başkan, aynı zamanda bu yasanın mimarı da olduğundan, meselenin esasını her konuşmasında dile getirmeye gayret etti.  
Aynı dağın çocukları
Şimdi gelelim meselenin siyasi boyutuna ve niçin ‘Şark Meselesi’ dediğime. Şimdi eğri oturalım doğru konuşalım ve siyasi fotoğrafa objektif bir gözle bakalım. Hükümetin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, Alanya’daki bir dağın arka yüzünde doğmuş. Hükümetin en güçlü ikinci bakanı, Mevlüt Çavuşoğlu, Alanya’daki bir dağın ön yüzünde bir köyde doğmuş. Bu bağlamda soru şudur;  Türkiye siyasi tarihinde hem Başbakan’ın hem de Dışişleri Bakanı’nın aynı dağda doğmuş iki isim olduğu bir hükümet tablosu hatırlıyor musunuz? Böyle bir örnek benim bildiğim kadarıyla yok. O halde Şark-i Antalya bölgesinde yaşayan insanlar böylesine sıra dışı bir siyasi fotoğrafı yok sayma, görmezlikten gelme cihetine gidebilirler mi? 
Uyumlu bir siyasi tablo var  
Peki bu tabloya bir de Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel’in Manavgat, Akseki ve Alanya bölgesi için hazırladığı büyük yatırım projelerini, bu bağlamda ayrılan muazzam bütçeyi ekleyin. Ve bu tabloya Konya-Alanya hızlı tren projesini dahil edin. Ve bu tabloya Büyükşehir Belediyesi’nin AK Parti teşkilatlarıyla uyumunu ekleyin. AK Parti İl Başkanı Rıza Sümer’in ‘Şark Çıkarmasına’ ekibiyle beraber iki gün ve tam kadro katıldığı gerçeğini not edin. 
Şimdi tekrar soralım; çırılçıplak ortada duran bu gerçekliğe Şark-i Antalya bölgesinde yaşayan insanlar gözlerini kapatabilirler mi? Ben hiç sanmıyorum. Ama yine de bu sorunun cevabını, resmen ve alenen, Haziran seçimlerinde hep beraber göreceğiz.