Meydanlara çıkıp, “burası bir hukuk devleti, her şey hukuka uygun olmalı” diye ahkam keseceksin..
Demokrasilerde devletin işleyişindeki “kuvvetler ayrılığı” prensibini hatırlatıp, “yargının bağımsızlığı”nı savunacaksın..
“Yargıya kimse müdahale etmemeli” diye ültimatom vereceksin..
Sonra da çıkıp, “burasının bir hukuk devleti” olduğunu unutacaksın..
Yargıya baskı yapıp, “benim adayımın tutukluluğunu kaldırmazsan TBMM’de yemin etmem” diyecek ve yargıyı “kendi isteğin doğrultusunda” yönlendireceksin..
Olacak şey değil bu..
…
Sözüm CHP ve BDP’yedir..
…
Bir seçim yapıldı..
Bütün siyasi partiler ve seçmenler “demokratik haklarını” kullandılar mı?
Kullandılar..
Meydanlarda ve medyada, canlarının istediği gibi konuştular mı?
Konuştular..
Halk, “ben koalisyon istemiyorum” dedi ve bir partiyi tek başına iktidar yaptı mı?
Yaptı..
Birilerini de “muhalefet”e getirdi mi?
Getirdi..
Öyleyse..
Bundan sonra yapılması gereken şey nedir?
TBMM’ye geleceksin..
Yeminini edeceksin..
Milletin “resmen” vekili olacaksın..
Ve..
“Yasama” görevini yerine getireceksin..
Bir dahaki seçimlere kadar, seni oraya gönderen halkına hizmet edeceksin..
Hizmette kusur edenleri uyaracaksın..
…
Demokrasilerde “kuvvetler ayrılığı” neydi?
Yürütme, yasama ve yargı..
TBMM “yasama”dır..
Ülkede eskimiş, topluma hitap etmekten uzaklaşmış, gelişmelere göre değişmesi veya yeniden yapılması gereken düzenlemeleri tartışır, oylar ve uygulanmaya hazır hale getirir..
Yargı ise bu yasal düzenlemelerin uygulayıcısıdır..
Eğer Hatip Dicle, İbrahim Ayhan, Gülser Yıldırım, Selma Irmak, Kemal Aktaş, Faysal Sarıyıldız, Engin Alan, Mehmet Haberal ve Mustafa Balbay’ın milletvekili seçilmelerine rağmen “tutukluluk halleri” devam ettiriliyorsa..
Bu, siyasi bir karar değildir..
“Bağımsız yargı”nın bir kararıdır..
Hani kimse yargının bağımsızlığına müdahale etmemeliydi?
Bunu söyleyenlerin, şimdi yargıya baskı yapması ve istedikleri kararı vermesi için tehdit etmesi “demokrasiye” yakışıyor mu?
…
BDP’lileri anlıyorum..
“Belli bir amaçları” var ve bu amaçları için akla gelebilecek her türlü yola başvuruyorlar..
Neredeyse bütün hukukçuların, “Hatip Dicle milletvekili olamaz” fikrinde birleşmiş olmalarına rağmen..
BDP’lilerin “yemini boykot” tehdidinde bulunması, başvurdukları “her türlü yol”dan sadece biridir..
“Kargaşa çıkarmak” bahane yaratmak istiyorlardı..
Dicle’nin milletvekili olamayacağını bile bile bu amaçla “aday” yaptılar..
İyi de..
Kemal Kılıçdaroğlu’na neler oluyor?
Seçim konuşmalarında hukuk devleti ve bağımsız yargı sözlerini en çok o söyledi..
Ama şimdi, “bağımsız yargı”ya açık-seçik baskı yapıyor..
Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu..
Yasalara göre hüküm veren ve uygulayan yargı “adaletsiz” kararlar veriyorsa, bunun suçlusu onlar değil TBMM’dir..
İşte fırsat..
Başbakan, “gelin anayasayı baştan sona yeniden yapalım” diyor..
Girin Meclis’e, yapın bunu..
Meclis’e gelmezseniz, yapılan yasaları eleştirmeye de, yargıya baskı yapmaya da hakkınız olamaz..
…
Hep söylüyorum..
Demokrasi bir “ikna” rejimidir..
Demek ki, Ak Parti milleti ikna etmiş..
Geriye kalanlara bunu “hazmetmek” ve hukuka, yargıya saygı duymak düşer..
Kimse unutmasın..
Yargının adaleti, yarın herkese lazım olabilir..