Dün, “Çalışan Gazeteciler Günü”ydü..
Önceki gün ve dün..
Milletvekilleri, partilerin il-ilçe başkanları, belediye başkanları, Vali, kaymakamlar, kurum ve sendika yetkilileri “bizimle ilgili” bu günü kutladılar..
Bunu yaparken de –sağolsunlar- mesleğimizle ilgili övgü dolu sözler söylediler..
Bazı başkanlar..
Hapisteki gazetecileri de gündeme getirerek, bizimle ilgili endişelerini dile getirdiler..
Bazıları da..
Bize kutlama mesajı geçerken, siyaset yapmayı da ihmal etmediler..

Bu “zahmetleri” için hepsine teşekkür ediyorum..
Ama..
Kendi adıma söylüyorum, bu “Çalışan Gazeteciler Günü” nedir, ne anlam taşıyor, niye kutlanıyor, niye kutlama mesajları yayınlanıyor hiç bilmiyorum..
“Bilmediğim bir şey”i kutlamayı da kendime yediremiyorum..

Cemiyet Başkanımız demiş ki:
“Gazetecilik dünyanın en güzel, en heyecanlı, en zor ve en onurlu mesleklerinden biridir..”
Her harfine katılıyorum..
Ancak..
Şu sözleri sadece “klişe”:
“10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü; bütün bu kriterlerin yeniden gözden geçirildiği, geçmiş bir yılın muhasebesinin yapıldığı, gazetecilerin çalışma şartlarının yeniden gündeme geldiği özel bir gündür..”
Kimse kimseye hikaye anlatmasın..
Gazetecilerin “çalışma şartları” ne dün, ne de bundan önceki 10 Ocak’larda gündeme falan gelmedi, gelmiyor..
“Dünyanın en zor, en meşakkatli mesleklerden biri olmasına rağmen..
Türkiye’de “karnı doyan” gazeteci oranı yüzde 5’i yüzde 10’u geçmez..
“İşini bilen(!)”ler dışında, gerisi neredeyse “karın tokluğuna” çalışmaktadır..
10 Ocak’lar, gazetecilerin çalışma şartlarının yeniden gündeme geldiği özel bir gün olsaydı..
Bu oran böyle mi kalırdı?

Belediyelerden tutun, kamu sektörüne varıncaya kadar bütün çalışanların, “çalışma şartlarının düzeltilmesi” için yazan-çizen-yorumlayan gazeteciler..
Her ne hikmetse, kendi sektörlerindeki “sendikasızlaştırma harekatını”nı hep görmezden gelirler..
Daha önceleri sendikamız vardı..
İki yılda bir toplu sözleşmeler yapılır, insanca yaşayacak haklar elde ederdik..
Bir gün..
Önümüze iki A4 kağıt kondu..
Biri boş, diğeri matbu evraktı..
Matbu evrak “sendikadan istifa etme” kağıdıydı..
Bize dediler ki..
“Ya sendikadan istifa edeceksiniz, ya da işinizden..”
Bugün o insan haklarını savunan, sendikal haklar için saatlerce TV’lerde konuşan, bugün büyük gazetelerin yöneticisi, başyazarı haline gelmiş büyüklerimizin “gık”ı çıkmadı..
Bize “yapmayın” demedi..
Ve..
Sonunda o “sendikasızlaştırma harekatı” çalışan gazetecilerin “kabusu” haline geldi..
1980’li yılların sonundaki bu olaylardan sonra..
Bugün, “sendikalı çalışan” olarak sadece Anadolu Ajansı kaldı..
Yaygın ve yerel medyada çalışan diğer bütün gazeteciler, o günlerden bu yana “hakkını arayamayan”, kaderi patronunun 2 dudağı arasında olan bir çeşit “mesleğini seven idealist köleler” haline geldi..
Böyle de devam ediyor..
İçlerinden bazıları da işini bildi(!) gemisini yürütüyor..
Varlıklarını sürdürebilmek için, “ihtiyacını giderebilecek” birilerine yanaşıyor..
Ve..
Artık ben hiçbirini ayıplayamıyorum bile..

Bu tablo karşısında..
“10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü”nü kutlamanın manası ve mantığı var mı?
Böylesine manasız ve mantıksız bir “gün” için “kutlama mesajları” yayınlamanın, çiçek göndermenin manası ve mantığı var mı?