Dün Büyükşehir Başkanı Mustafa Akaydın’ın, “Büyüklere Masalları”nı dinlerken..
Konfiçyus geldi aklıma..
25 Aralık 2012 tarihli yazımda, bir yöneticinin nasıl olması gerektiğini çok iyi ifade eden “Konfiçyus’a göre 5 ağır suç”u anlatmıştım..
Akaydın’ın dünkü açıklamalarını, bir de bu “Konfiçyus kriterleri”ne göre değerlendirin istiyorum..
Neredeyse bire bir örtüştüğünü göreceksiniz..
Buyurun..
*****
Konfiçyüs, Hükümdar’ın isteği üzerine bir süre için şehrin yönetiminde olmayı kabul eder..
Kenti yedi gün boyunca izler..
Yedinci gün, “yüksek memur” Şao-Çeng’i idam ettirir ve cesedin üç gün açıkta kalmasını emreder..
Bu uygulamaya Konfiçyus’un öğrencileri çok şaşırırlar..
Ve sorarlar:
“Şao-Çeng bu şehirde hatırlı ve kuvvetli bir adamdı..
Siz şehrin yönetimini aldıktan sonra ilk işiniz onu astırmak oldu..
Bu yaptığınız doğru mudur?
Bildiğimiz kadarıyla bu adam haydutluk, hırsızlık yapmamıştı..”
Konfiçyus şu cevabı verir:
“Dünyada beş ağır suç vardır..
Haydutluk ve hırsızlık bunların arasında değildir, daha sonra gelirler..
Bu beş suç şunlardır:
1- Birincisi uyumsuz ve asi bir tabiatla birlikte gözüpeklik..
2- İkincisi aşağı bir hayat tarzıyla birlikte inatçılık..
3- Üçüncüsü çenesinin kuvvetli olmasıyla birlikte yalancılık..
4- Dördüncüsü herkesin ayıbını, kusurunu aklında tutmakla birlikte herkesle dost geçinmek..
5- Beşincisi hak ve adalet duygusu olmamakla birlikte yaptığı haksızlıkları süslü ve parlak gerekçeler arkasına gizlemek..
Şao-Çeng’de bunların beşi de vardı..
Nereye gitse taraftar topluyor, hizipler yaratabiliyordu..
Aldatıcı fikirlerini parlak konuşmaların arkasına gizleyebiliyordu..
Zulmüyle adaleti tersine çevirebiliyordu..
‘Aşağılıklar’ birleştiği zaman ortaya çok ‘güçlü bir kötülük’ çıkar..
Ben de şehir halkı için tasalanmak yerine, bu adamı idam ettirmeyi tercih ettim..”
*****
Bu hikaye size bir şeyler anlatıyor mu?
“Enkaz devraldık” sözleriyle, iktidara talip olup da ülkeyi her geçen gün biraz daha geriye götüren siyasetçilerimizi bir hatırlayın..
Kent halkına “en iyi hizmet” sözü verip de “imar tadilatları” ile uğraşan yerel yöneticilerimizi bir düşünün..
Kentin önceliklerini, kendi siyasi önceliklerinin arkasına atan belediye başkanlarımızı aklınıza getirin..
Kendi menfaatleri için, kent içi çalışmalarda “koordinasyon” sağlanmasını engelleyen kamu kuruluşlarının başındaki müdürlerimizi unutmayın..
Konfiçyus’un belirttiği bu “5 ağır suç” size gerçekten bir şeyler anlatıyor mu?

Antalya’ya bakalım..
Verilen ihaleler, yapılan tahsisler ve imar tadilatları ile hep birilerine “rant” kapısı açılmıyor mu?..
Bütün belediye çalışmalarının parasını ödeyen vatandaş, nereye ne harcanıyor biliyor mu?
Gereken şeffaflık gösteriliyor mu?
Hizmet, halkın ya da kentin değil, siyasilerin önceliklerine göre belirlenmiyor mu?
Ve bundan dolayı da kentin geleceğiyle ilgili tasalarımız artmıyor mu?

Kısacası; siyasetçilerimiz, yöneticilerimiz ve başkanlarımız Konfiçyus’un belirttiği 5 ağır suçu da işliyorlar..
1- Adam kayırma var..
2- Duygusal davranma var..
3- İnatçılık var..
4- Yalan söyleme var..
5- Yapamadıkları için süslü sözlerin ardına gizlenme var..

Siyasetçilerimiz ve başkanlarımız dua etsinler ki, (her ne kadar CHP’li arkadaşlarım aksini iddia etseler de) “demokratik bir hukuk devletinde” yaşıyorlar..
Konfiçyus’un devrinde yaşasalardı, kaç tanesi kellesini kurtarırdı acaba?
Şimdi..
Türk insanı için pek bir şey ifade etmeyeceğini biliyorum, ama..
Haydi, Konfiçyus’u bir daha okuyun..
Ve Akaydın’ın dünkü açıklamalarını düşünün, gözleriniz kapalı olarak..
Tanrı Antalya’yı korusun..