VELİ-DER Antalya Şube Başkanı Tülin Koç, eğitim sistemindeki derin krize ilişkin sunduğu çarpıcı raporla toplumsal alarm verdi. Raporda yer alan çocuk yoksulluğu, çocuk işçiliği ve eğitimin dinselleşmesi verileri, durumun vahametini gözler önüne serdi. Koç, kamusal eğitimin korunması için devlete acil çağrıda bulunarak, “Her 5 çocuktan 1’i aç,9.5 milyon çocuk yoksul, 72 çocuk işçi hayatını kaybetti,16-17 yaş grubunda bulunan 9354 kız çocuğu çocuk evlilik yaptı,2013-2023 yıllarında 15 yaşından küçük 2 bin 708 çocuk,15-17 yaş arası 123.066 çocuk doğum yaptı” dedi. Başkan Koç, "Kamusal eğitim hakkı, çocuklarımızın tek umudu. Bu hak kaldırılırsa, çocuklarımız kitlesel olarak çocuk işçiliğe ve erken evliliğe sürüklenecektir" ifadelerini kullandı. Eğitimde fırsat eşitsizliğine de dikkat çeken Koç, "Devlet okullarında temizlik, kırtasiye, beslenme gibi temel ihtiyaçlar için veliler fahiş katkı payları ödemek zorunda bırakılıyor” dedi. Eğitimin ideolojik bir kuşatma altında olduğunu da öne süren Koç, ÇEDES protokolleri, Diyanet görevlilerinin okullarda ‘manevi danışman’ olarak atanması ve liselerde karma eğitimin kaldırılması gibi uygulamalarla laik ve bilimsel eğitimin yok edildiğini söyledi. Veli-Der Antalya Şube Başkanı Tülin Koç Akdeniz Manşet’e eğitim sistemiyle ilgili kaygılarını anlattı.

*VELİ DER olarak hazırladığınız rapor ve yaptığınız açıklamalar, Türkiye’deki eğitim krizinin sadece akademik bir sorun değil, bir yaşam hakkı sorunu olduğunu gösteriyor. En acı verici bulgularınızla başlamak gerekirse, İşçi Sağlığı ve Güvenliği Meclisi (İSİG) verilerine göre her yıl ortalama 60-70 çocuk işçi hayatını kaybediyor. TÜİK'e göre 970 bin kayıtlı çocuk işçi var. Sizin de bahsettiğiniz gibi, kaybolan çocukluk artık iş cinayetleriyle sonuçlanıyor. Bu vahim tabloyu nasıl yorumluyorsunuz?

Her gün eğitimde yaşanan yeni sorunlarla başlıyoruz. Tüm çocuklar için kaygımız büyük. Yoksulluk ve eşitsizlik arttıkça, okulların çocuk işçi bulma yerleri haline getirilmesiyle, okul terklerinin, çocuk yaşta işçiliğin, çocuk yaşta evliliklerin yükselişi ile acımız her geçen gün katlanıyor. İSİG verileri ortada. 2013 yılından beri en az 842 çocuğumuz çalışırken hayatını kaybetti. Sadece 2024 yılında okulda olması gereken 72 çocuk yaşamını yitirdi. TÜİK’in 15-17 yaş işgücüne katılma oranı yüzde 24,9 diyor, bu 970 bin kayıtlı çocuk demek. MESEM verilerini ekleyince sayı 1,5 milyona ulaşıyor. Yaz aylarında ise bu sayı üç milyona çıkıyor. Bu, zorunlu kamusal eğitimi kaybettiğimiz her gün çocuk işçi sömürüsünün katlanarak arttığının en somut kanıtıdır. Üstelik OVP, Kalkınma Planı gibi kritik politika belgeleri, çocuk emeğini birikim rejiminin parçasına dönüştüren direktiflerle Meclis’ten geçmiştir.

*Bu durum, kız çocuklarını çok daha ağır etkiliyor. Raporunuzda ‘çocuk evliliği’ ve ‘suça karışan çocuklar’ başlıkları altında çok çarpıcı istatistikler var. Çocuklar neden bu kadar yüksek oranlarda suçlara karışıyor ya da istismara uğruyor?

Çocuklar eğitim hakkından mahrum bırakıldıkça, kaybolan çocuklukları onları şiddete ve suça itiyor. TÜİK verilerine göre 2024 yılında çocuklar 202 bin 800 suça karışmış, bunların başında yaralama, hırsızlık ve uyuşturucu suçları geliyor. Aynı yıl 279 bin 620 çocuk mağdur olarak olaylara karışmış; yaralama ve cinsel suçlar ilk sırada. 2024’te cinsel suçlara maruz kalan kız çocuklarının sayısı 22 bin 59’dur. Diğer yandan, 16-17 yaş grubunda bulunan 9 bin 354 kız çocuğu farklı yaş gruplarındaki erkekler ile evlendirilmiştir. Bunlardan 577’si 30 yaş ve üstüdür. 2013-2023 yılları arasında 15 yaşından küçük 2 bin 708 çocuk anne oldu. Bu tablolar, çocuklarımızın örgün eğitim sürecinden koparıldığında nasıl savunmasız, güvencesiz ve yalnız kaldıklarının, yaşamlarının nasıl tehdit altında olduğunun en acı göstergesidir. Eğitimden ilk kopan kız çocuklarımız, en yoksulların, emekçilerin çocukları oluyor.

HER 5 ÇOCUKTAN BİRİ AÇ

*Yoksulluk konusuna değinelim. Raporunuzda Türkiye’nin çocuk yoksulluğunda 39 ülke arasında 38. sırada olduğu belirtiliyor. Türkiye’de her 100 çocuktan 42’sinin yoksul olması, eğitim hakkını nasıl engelliyor?

Türkiye’de çocuklar eğitim hakkından mahrum bırakılıyor. Gelir eşitsizliği son 18 yılın en yüksek seviyesinde. Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi'ne göre 9,5 milyon çocuk yoksul. Yani bu ülkenin her 5 çocuğundan biri aç. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı verilerine göre, ailesinin yanında temel ihtiyaçları karşılanamayan ve ailesinden alınma riski bulunan çocuk sayısı son 7 yılda yüzde 40,33’lük artışla 171 bin 895’e yükseldi. Milyonlarca çocuk, temel ihtiyaçlarını karşılayamadığı için eğitim hakkından mahrum kalıyor. Çocuklarımızın nitelikli eğitime ulaşabilmesi için katkı payı, kayıt parası, aidat, sosyal etkinlikler, kurslar, beslenme, ulaşım, barınma ücretleri adı altında vermek zorunda bırakıldığımız ücretlere yetişemiyoruz. Anayasa’nın güvencesi altındaki eğitim hakkı, bugün parayla erişilebilen bir ayrıcalığa dönüştürülmüştür.

*Eğitimde değişim adı altında zorunlu, parasız eğitim hakkının kaldırılması veya süresinin sınırlandırılması tartışmaları da gündemde. Bunun olası sonuçları nedir?

Eğitimde değişim adıyla atılan her adım bir yıkıma dönüşüyor. Güncel başlık ise ‘eğitimin devlete büyük masraf olduğu’ gerekçesiyle zorunlu, parasız eğitim hakkının kaldırılması ya da sınırlandırılması. Zorunlu, parasız eğitim hakkı insan hakkı, yurttaşlık hakkıdır. Eğer bu hakkı tamamen kaybedersek, tüm çocuklar kaybedecek. Eğitimden ilk kopan en yoksulların, emekçilerin çocukları olacak; eşitsizlik tüm çocuklarımız için daha da artacak. Zorunlu eğitimin kaldırılması veya sınırlandırılması daha fazla çocuk yaşta işçilik ve daha fazla çocuk yaşta evlilik anlamına gelecektir. Eğitimde yaratılan yıkımın sorumlusu zorunlu, parasız eğitim hakkı ve süresi değil; sorun çocuklarımızın eşit, parasız, laik, bilimsel, kapsayıcı eğitim hakkını kaybetmesidir.

*Antalya’daki yerel sorunlara da değinelim. Raporunuzda taşımalı eğitim krizi nedeniyle yüzlerce öğrencinin okula gidemediği belirtiliyor. Manavgat ve Aksu’da tam olarak neler yaşanmıştır?

Taşımalı eğitim sistemi, devletin anayasal yükümlülüğünü yerine getirmediği bir araç hâline gelmiştir. Özellikle 2025–2026 eğitim-öğretim yılında Antalya’nın Manavgat ve Aksu ilçelerinde yüzlerce öğrenci okula ulaşamamış, eğitim hakkı engellenmiştir. Manavgat’ta servis ihaleleri sonuçsuz kaldı; öğrenciler haftalarca okula gidemedi. Aksu ilçesinde taşımalı eğitim kaldırıldı; 700–800 öğrenci mağdur oldu. Bu öğrenciler, anayasanın güvence altına aldığı eğitim hakkından fiilen yoksun bırakılmıştır. Taşıma ücretleri, asgari ücretin üçte birine denk gelen aylık 3.233 TL’yi bulmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı’nın taşımalı eğitimdeki sorumluluğu açıktır; ancak merkezi denetim ve şeffaf ihalelerin olmaması nedeniyle, taşımalı eğitimden yararlanması gereken yaklaşık 671.000 öğrenci maalesef okullara taşınamamıştır.

*Eğitim sistemindeki ideolojik kaymalara yönelik de eleştirileriniz var. Laik ve bilimsel eğitimden uzaklaşma eğilimi, özellikle hangi uygulamalarla kendini gösteriyor?

Laik, bilimsel eğitimin kalan son kırıntılarını kaybetmenin endişesini yaşıyoruz. Bilimsel niteliğini yitirmiş müfredatla, protokoller, iş birlikleri eliyle okullarda çocuklarımız eğitimci niteliği taşımayan kişilere ve bilimsel içerik taşımayan derslere, etkinliklere zorunlu bırakılıyor. Bu durum, laik eğitim ilkesini ihlal etmektedir. Özellikle şu maddeler çok kritiktir: Fen bilimleri derslerinde evrimsel biyolojiye yer verilmemesi, ÇEDES protokolü kapsamında okullarda dini içerikli etkinliklerin yaygınlaştırılması ve Diyanet görevlilerinin “manevi danışman” olarak görevlendirilmesi, pedagojik alanı siyasal müdahalelere açmıştır. Ayrıca liselerde yarım milyona yakın çocuk, ortaokullarda ise en az beş çocuktan biri karma eğitim hakkına ulaşamıyor. İmam hatip ortaokul ve liseleri ile farklı il ve ilçelerde açılan kız meslek ortaokulları, karma eğitimin kaldırılmasının hızlandırılacağını gösteriyor. Bu, toplumsal cinsiyet eşitliğini hedef alan, karanlık politik tercihlerdir.

*Hükümetin ‘Kamuda Tasarruf Paketi’ ile eğitim bütçesi kıstığı iddia edilirken, saray ve bazı bakanlıkların harcamaları da dikkat çekiyor. Kamusal bütçe ve eğitimde yaşanan bu eşitsizliği nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’de eğitimde yaşanan kriz, yalnızca pedagojik değil; ekonomik ve siyasal tercihlerin bir sonucudur. Kamusal kaynakların adil dağıtılmaması, çocukların eğitim hakkını doğrudan tehdit ediyor. Birçok devlet okuluna ödenek gönderilmiyor; yöneticiler velilerden bağış talep etmek zorunda bırakılıyor. Eğitime ayrılan pay OECD ortalamasının çok altındadır; GSYİH’ye oranı sadece yüzde 3,5 civarındadır.

Ancak tasarruf paketinin hemen ardından Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın tuvaletlerinin 23 milyon 933 bin TL’ye onarıldığı ortaya çıktı. Sayıştay raporlarına göre Cumhurbaşkanlığı’nın harcamaları yüzde 70 artmıştır ve Saray’ın günlük harcaması 26,2 milyon liraya ulaşmıştır. Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’nün yalnızca 2023 yılında yaptığı harcama 41 milyar liradır. Sermayedarlara ve patronlara uygulanan vergi muafiyeti ve istisnalar ise 1.8 trilyon liradır. Bu tablo, siyasi iktidarın tercihini açıkça göstermektedir. Plansızlığın ve öngörüsüzlüğün faturası çocuklara ve vatandaşa kesilmektedir.

‘AÇ KALAN ÇOCUK ÖĞRENEMEZ’

*Çocukların beslenme hakkı da çok ciddi bir sorun. Kantin fiyatlarının fahiş olması, beslenme çantası hazırlama lüksünün ortadan kalkması, aç ve susuz kalan çocukların öğrenme kapasitesini nasıl etkiliyor?

Aç kalan çocuk öğrenemez, susuz kalan çocuk gelişemez. Eğitim yalnızca müfredattan ibaret değildir. Kantin fiyatları, bir tost 35-80 TL, tabldot yemekler 200 TL’ye kadar çıkmışken, aileler beslenme çantasına yalnızca ekmek ve su koyabilmektedir. Türkiye’de beş çocuktan biri açlıkla karşı karşıyadır. Birçok okulda içme suyu ücretsiz sağlanmıyor, 0,5 litrelik su 10-15 TL'ye satılıyor. Beslenme hakkı, eğitim hakkıyla birlikte garanti altına alınmalıdır. Ücretsiz yemek ve su, çocukların temel hakkıdır, lütuf değil.

E-ticarette ‘mucize’ tuzakları!
E-ticarette ‘mucize’ tuzakları!
İçeriği Görüntüle

* Tüm bu vahim tablo karşısında, Öğrenci Veli Derneği (VELİ DER) olarak talepleriniz ve eylem planlarınız nelerdir? Toplumun tüm kesimlerine nasıl bir mücadele çağrısı yapıyorsunuz?

Taleplerimiz, çocuklarımızın hayallerini ve eğitim hakkını tehdit eden bu yıkımı durdurmak ve kamusal eğitim sistemini yeniden, sağlam temeller üzerine inşa etmek için atılması gereken somut adımların bir yol haritasını oluşturmaktadır. Bu kapsamda, atılması gereken en kritik adımlar şunlardır:

Beslenme ve erişim hakkı: Her öğrenciye günlük ücretsiz ve besleyici öğle yemeği sağlanmalı; menüler diyetisyenlerce planlanmalıdır. Tüm okullarda erişilebilir, temiz, ücretsiz içme suyu sağlanmalıdır. Kamusal eğitim hakkı beslenme, ulaşım, barınma, kırtasiye haklarından ayrı değerlendirilemez; bu ihtiyaçlar devlet tarafından ücretsiz karşılanmalıdır. Eğitimin tüm kademe ve türlerinde ‘katkı payı’, ‘harç’, ‘bağış’ adı altında para toplanmasına son verilmelidir. Okul sayısı artırılmalı; köy okulları yeniden açılmalı, ihtiyacı olan tüm öğrencilere burs sağlanmalıdır. Tüm okullarda ücretsiz bir öğün beslenme programı hayata geçirilmelidir.

Eğitimin temel ilkeleri ve yapısal düzenlemeler: Eğitim tüm öznelerinin katılımıyla kamucu, bilimsel, demokratik ve laik bir temelde yeniden yapılandırılmalıdır. Temel bir insan ve yurttaşlık hakkı olan eğitim herkes için eşit, parasız, nitelikli olmalıdır. Anayasanın ikinci maddesinde yer alan 'insan haklarına dayalı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti' tanımı esas alınarak, çocukların duygusal, sosyal ve kültürel açıdan bütünlüklü gelişimi desteklenmelidir. Karma eğitim ilkesini değiştirmeye yönelik uygulamalara son verilmelidir. Ortaöğretimde ve temel eğitimde farklı okul, okul türü uygulamasına son verilmeli, tüm öğrencilerin ilgi ve yetenekleri doğrultusunda desteklendiği eşit, nitelikli, kapsayıcı eğitim hakkı esas alınmalıdır.

Zorunlu eğitim ve sürelilik: 12 yıllık zorunlu eğitimin esnekleştirilmesi veya kaldırılması planlanan adımlardan vazgeçilmeli, zorunlu 12 yıllık eğitim kesintisiz biçimde uygulanmalıdır. Okul öncesi eğitim de (12 yıllık zorunlu eğitim süresine ek) zorunlu ve parasız olmalıdır. Türkiye koşullarına göre okul öncesi eğitimin en az 2 yıl zorunlu olması ve 2 yaştan itibaren oyun grupları ile başlatılıp sürekli ve kapsayıcı bir şekilde devam ettirilmesi gerekmektedir. Zorunlu eğitim evresinde açık öğretime geçişe neden olan esnek uygulamalara son verilmelidir.

Çocuk işçiliği ve sömürüsünün önlenmesi: Çocuk emeği sömürüsünün mekanları haline getirilen Mesleki Eğitim Merkezleri (MESEM) derhal kapatılmalı, çocuk işçiliği tamamen yasaklanmalıdır. Mesleki ve teknik eğitim politika belgesi ve dört yeni okul modeli uygulamaları sonlandırılmalıdır. Eğitime erişim, devam ve tamamlama süreçlerinde toplumsal cinsiyet eşitliğini tam olarak sağlayacak önlemler alınmalıdır.

Bütçe ve kaynak yönetimi: Kamusal eğitim hakkı için bütçeden yeterli kaynak ayrılmalıdır. Özel öğretim kurumlarına aktarılan tüm kamu kaynakları derhal durdurulmalı, tüm özel okullar ve kurslar kamusallaştırılmalı ve devlet okulları için kullanılmalıdır. Eğitimden servet edinmeye yönelik tüm girişimler yasaklanmalıdır.

Eğitimci ve kurumsal nitelik: Eğitimin niteliği ve sürekliliği için esnek, güvencesiz çalıştırılma politikalarına son verilmeli, tüm eğitim emekçileri kadrolu istihdam edilmelidir. MEB’in şirketler, STK adı altındaki yapılar, dini vakıf ve kurumlarla imzaladığı protokol ve anlaşmalara son verilmelidir. Okullarda herhangi bir inancın ayrıcalıklı konum edinmesine yönelik her türlü teşvik, önlem ve düzenlemelere son verilmelidir. Tüm okullarda öğrencilerin kendilerini gerçekleştirmesine olanak sağlayacak olan kültür, sanat ve spor etkinliklerini teşvik eden ders, mekan, etkinlik seçenekleri oluşturulmalıdır. Tüm toplumun temel öğrenme ihtiyaçlarını karşılamaya dönük sosyal, kültürel ve mesleki kurslar parasız biçimde halk eğitimi merkezlerinde sunulmalıdır.

*Son olarak, planlanan eylemler ve çağrınız nedir?

Biz, bu eylemler ve kampanyalarla, çocukların eğitim hakkının anayasal güvence altında olduğunu hatırlatmayı ve devletin sorumluluklarını yerine getirmesini sağlamayı amaçlamaktayız. Ekim ve Kasım aylarını kapsayan eylem planlarımız hazır. Chang.org üzerinden imza kampanyaları başlattık, valiliklere ve Milli Eğitim Müdürlüklerine ücretsiz okul yemeği başvuruları yapacağız. 20–22 Kasım Dünya Çocuk Hakları Haftası ve bütçe görüşmeleri kapsamında, toplanan imzalar MEB’e teslim edilmek üzere Ankara’da büyük bir eğitim hakkı yürüyüşü ve basın açıklaması eylemi ile kamuoyuna duyurulacaktır. En büyük yıkımın hazırlandığı bugünlerde, tüm toplum kesimlerini kaybolan çocukluğu ve kamusal eğitim hakkını kazanmak için birlikte mücadeleye çağırıyoruz. Çocuklarımızın hayallerini, umutlarını ve ortak geleceğimizi kazanmak birlikte mücadele etmekle mümkündür.

Muhabir: Röportaj: Esra ALTUNKES