Önceki gün akşam saatlerinde Cumhuriyet Meydanı ile Dönerciler Çarşısı arasında 15-20 kadar bir grup genç kız ve erkek,  “Türkiye Komünist Partisi”nin (TKP) bir bildirisini dağıtıyordu..

Bildiride, “Türkiye’de işçiler de var” başlığıyla, işçileri “Türkiye’nin kaderini değiştirmeye” çağıran açıklamalar yer alıyordu..

Bildiriyi alanlar da vardı, başını çevirip almadan gidenler de..

Merak ettim, aldım, şaşkınlıkla okudum..

Bildiriyi dağıtan kişiye yeniden döndüm ve birkaç soru sordum..

(Bu sohbeti biraz sonra aktaracağım..)

Dün bu yazıyı yazmadan önce yine okudum..

“ACEMİ İŞİ” BİR BİLDİRİ BU

Önceki gün “liselilerin protesto bildirisini” yorumlamış ve “bu bildiriyi liseliler yazmış olamaz, tam bir profesyonel işi” demiştim ya..

TKP’nin bildirisi de tam bir “acemi” işiydi..

Bildiriyi dağıtanlar, “üniversite öğrencileriydi” ama, isteklerini liseliler (!) kadar bile ifade edememişlerdi..

Bugün de bunu sizlere aktaracağım..

ÖZGÜRLÜĞÜ SORDUM, SUSTU

Bildirinin hemen başında, büyük harflerle şöyle bir cümle yer alıyordu:

“Ülkenin kaderini değiştirmek, halkı özgürleştirmek…….. için işçilerin konuşmaya başlaması lazım..”

Bildiriyi dağıtan genç kıza şunu sordum:

“Afedersiniz, ben buradaki ‘özgürleştirmek’ sözünü anlayamadım.. Halkın özgürleşmesinden söz ediyorsunuz da, özgür değil misiniz şimdi? Özgür olmasanız, bu bildiriyi bu şekilde yazabilir ve dağıtabilir misiniz, dağıtmanıza izin verirler mi?”

Genç kız bir an şaşırdı..

Yüzüme baktı, cevap vermedi..

Devam ettim:

“Giyinişlerinize bakıyorum (mini etekli, şortlu, kotlu, uzun saçlı ve sakallılar), buna da karışan olmuyor.. Yani, istediğiniz özgürlük zaten var.. Buradakiözgürleşme sözünün anlamı nedir?”

Yine cevap vermedi..

Döndü, diğer bildiri dağıtan arkadaşlarının yanına gitti, beni işaret ederek konuşurken (olay çıkmasın diye) ben de oradan uzaklaştım..

DÜNYANIN EN ÖZGÜR ÜLKESİYİZ

Şunu bu ülkede kimse aklından çıkarmasın:

Daha önce de defalarca yazdığım ve söylediğim gibi; “dünyanın en özgür ülkesi Türkiye’dir, aksini söyleyecek biri varsa buyursun tartışalım”..

ÇELİŞKİLER VE KIŞKIRTICI LAFLAR

Geçelim bildirideki bir başka cümleye..

(Bildiri uzun olduğu için hepsini buraya alamıyorum.. “Çelişkileri” ya da “kışkırtıcı olanları” ortaya koymaya çalışıyorum..)

Şöyle diyor:

“Yıllar önce sıcak bir haziranda işçiler İstanbul’u fethettiğinde ülkede herkes kendine çekidüzen vermek zorunda kalmıştır.. 1970 yılının 15 ve 16 Haziran günlerinde, yüzbinlerce işçi İstanbul’un bir ucundan bir ucuna yollara döküldüğünde herkesin anladığı dilde aynı şeyi anlatmıştır: “Böyle gelmiş, böyle gitmez..”

Bu cümleye göre; (özetle) işçiler hükümete ve patronlara dersini vermiş..

Ama sonraki gelen bir başka cümlede de şöyle demişler:

“Şimdi işçilerin konuşma vaktidir…….Patronları susturmanın tek yolu hep birlikte, aynı amaç için konuşmaktır..”

İyi de..

Hani işçiler patronların sesini kesmiş, herkes kendine bir çekidüzen vermek zorunda kalmıştı?

Madem bunlar oldu, öyleyse bu çağrı neyin nesi?

“KOMÜNİST YAŞAM”I BİLMEK

Bu “komünist” arkadaşlarım ve onlara inananlar, sanırım “komünist yaşamın ne olduğunu” bile bilmiyorlar..

Evet, “hep patron konuşursa, işçi durmaksızın çalışır”..

Komünizmde, “patron devlettir”..

Geriye kalanların hepsi işçidir, patronun hizmetkarıdır..

Kim olursa olsun, gösterilen işi yapmak zorundadır ve verilen ücrete itiraz edemez..

Verilen giysiyi giyer, ikinci-üçüncü bir kıyafeti yoktur..

İşçilerin söz hakkı, bildiri dağıtma özgürlüğü falan da yoktur..

Hatta hiçbir özgürlüğü yoktur..

Aynı evde 2-3 aile birlikte yaşamak zorundadır..

Tek eğlenceleri, koca koca yollarda ve meydanlarda “volta atmak”tır..

Karınları tok, sırtları pek, yatacak bir evleri vardır, evet..

Ama, “insan” değil, “robot”turlar..

O bildiriyle istenilen, özlenen ve çağrı yapılan şey, böyle bir “yaşam” mı?

Bu TKP’li arkadaşlarımız, gerçekten ne istediklerinin farkında mı acaba?

BEĞENMİYORSAN GEL SEN YÖNET

“Civciv yumurtadan çıkınca kabuğunu beğenmez”miş..

O misal; daha okullarını bitirmemişler, hiçbiri “işçi” bile olmamış, kafalarına göre “özgürce” yaşıyorlar ama bu yaşantıyı beğenmiyor, isyan ediyorlar..

Dünyada milletleri yönetenlerin hepsinin eksiği ve yanlışı mutlaka vardır, olacaktır da..

Kimse onları oraya zembille getirip oturtmuyor..

Beğenmiyorsan, yapacağın tek şey var; “Okuyacak, çalışacak, bu ülkeyi “düşündüğün tarzda yönetebilmek için hazır hale geleceksin”..

Sonra da bunun için çabalayacaksın, tırmalayacaksın..

Yönetici olacak ve “yöneteceksin”..

O makama geldiğinde, inşallah bugünkü düşüncelerin ve ideallerin aynı kalır da değişmezsin..

Umarım..