Yeni bir haftaya başlarken..

Ayşe Melek Gökçek’in “zihninizi ve ufkunuzu” açacak bir paylaşımından yola çıkarak, sizlere bugünlerde olan-bitenin perde arkasını anlatmak istiyorum..

Eğer “gerçeklere” önem veriyorsanız, dikkatlice okuyun derim..

CLİNTON VE ABDÜLHAMİT

17 Ağustos 1999 sabahı, yerel saatle 03.02'de gerçekleşen, Kocaeli/Gölcük merkezli “Marmara depremi”ni hatırlıyor musunuz?

7.4 şiddetindeki depremde yaklaşık 18 bin insan hayatını kaybetmiş ve bu depremden direk ya da dolaylı olarak 16 milyon insan olumsuz etkilenmişti..

İşte bu depremin ardından İstanbul'da, “işadamlarından siyasetçilere kadar” 300'e yakın önemli ismin olduğu yemekli bir toplantı yapıldı..

Kürsüye ABD'nin 42. Başkanı Bill Clinton çıktı..

Ve orada, “beyinlerimize kazımamız gereken” şu sözleri söyledi:

“Biz üniversite yıllarımızda 2. Abdülhamid Han'ın dünya siyasetini okuyarak büyüdük..”

Şu sıralar TRT’1’de dizisi, Kepez’de de tiyatrosu oynayan 2. Abdülhamit Han..

Şu bizim “örümcek kafalıların” dudak büktüğü, küçümsediği 2. Abdülhamit Han..

Batılılar, bizim tarihimizi birçok yönüyle hayranlıkla okuyor, ders kitaplarına koyuyor..

Bir ABD Başkanı, “2. Abdülhamid Han'ın dünya siyasetini okuyarak büyüdük” diyerek, çok önemli bir vurgu yapıyor..

Ama biz..

BATI’nın dayattığı ve kurduğu eğitim sistemimizle, “İngilizlerin bize öğrettiği siyaset” tarzımızla, “tarihine söven bir nesil” yetiştirdik maalesef..

İŞTE “İLERİ GÖRÜŞLÜLÜK”

Yeni bir haftaya girerken, niye 2. Abdülhamit Han’ı yazı konusu yapma gereği duyduğumu anlatayım..

Son yıllarda, “Musul-Kerkük aslında bizimdir” tartışmasını ve Kuzey Irak ile Suriye’de yürüttüğümüz operasyonları, bu arada Ortadoğu’daki ABD-İsrail projeleri ile İngiliz-Fransız-Alman ve Rus hesaplarını haberlerde görüyor ve izliyorsunuz..

Musul ve Kerkük’ün Misak-ı Milli ile belirlenen sınırlarımız içinde olduğunu, TBMM’nin açılışından bir hafta sonra Atatürk (güney sınırlarımızı) şöyle açıklamıştı:

“Hudud-u millimiz İskenderun’un cenubundan (güneyinden) geçer, şarka (doğuya) doğru uzanarak Musul’u, Süleymaniye’yi, Kerkük’ü ihtiva eder..”

Fakat, Lozan Antlaşması’ndan sonra yapılan ikili görüşmelerde İngilizler, petrol bölgesi olan Musul-Kerkük’ü Türk’lere bırakmayacaklarını söylediler..

Ve dediklerini de yaptılar..

Uluslararası hukukta, bir devlet bir başka devleti işgal ettiğinde, “o devlete ait herşeye” el koyabiliyor, ama “şahıslara ait taşınır ve taşınmazlara” dokunamıyor..

2. Abdülhamid Han o dönemde, Ortadoğu'nun petrol haritasını santimi santimine çıkarmıştı..

2. Abdülhamid Han, “ileride savaşlar çıkar, kaybedebiliriz” düşüncesiyle Musul ve Kerkük'teki petrol bölgelerini de “şahsi mal varlığına” geçirmişti..

Çünkü, Musul ve Kerkük İngilizlerin eline geçerse, “uluslararası yasalar önünde” hak iddia edemeyeceklerdi..

Niye dünya liderlerinin, böylesine “ileri görüşlü biri” olan Abdülhamit Han’ı okuyarak büyüdüğünü anlayabildiniz mi?

O sıralarda Londra'daki tüm gazete sayfaları Abdülhamid Han'a "Kızıl Sultan" ve "Diktatör" diye yazmıştı..

Tıpkı bugün olduğu gibi, “içimizdeki devşirmeler” de bu söylemi ağızlarına sakız yapmışlardı..

“İTTİHATÇILARIN” KAZIĞI

Peki sonra ne oldu?

İşte bu nokta çok acı..

2. Abdülhamid Han'ı tahttan indiren ve bugünkü CHP’nin kökünü de oluşturan “ittihatçı zihniyet”in ilk yaptığı iş, “o petrol bölgelerini tekrar devletleştirmek oldu”..

Devleşti ve İngilizlere peşkeş çekildi maalesef..

Bugün Musul ve Kerkük'te 5 trilyon dolara yakın petrol rezervi var..

DEAŞ'ı kuran Batı, “63 koalisyon ortağı” ile o trilyon dolarları Türkiye’ye yedirmeme peşinde..

Dikkat ederseniz, son zamanlarda İngiliz gazeteleri yine Türkiye’yi yazıp-çiziyor..

Özellikle iki konuyu ağızbirliği etmişçesine sayfalarına taşıyor..

Bunlardan biri Kerkük-Musul, diğeri de, Kasım 2019 seçimleriyle fiilen uygulamaya geçilecek olan “Başkanlık sistemi”..

Referandum öncesinde Avrupa’da vekillerimize yapılanları ve “diktatör geliyor” yazılı pankartları iyi hatırlayın..

Hemen hepsi, "eyvah Türkiye'ye başkanlık geliyor" diye ağlıyorlar..

CHP de onların ekmeğine yağ sürmeye çalışıyor..

Hatta, İngiliz gazeteleri içinde, "eyvah Türkler 21 şehir hastanesi kuruyor.. Bu gerçekleştiğinde Batı'nın tüm hastaları Türkiye'ye tedaviye koşacak" diye ağlayanlar bile var..

Bugün İngilizler (dolayısıyla Batı) Türkiye’den 3 şey istiyor;

1- Musul’a ilişmeyin.. 2- Şehir hastaneleri inşa etmeyin.. 3- ‘Başkanlık’tan vazgeçin..

Evet, yeni bir haftaya başlarken yaşanan siyasi ve ekonomik gelişmelerin “perde arkası manzarası” böyle bir şey işte..

Şimdi lütfen söyler misiniz;

1- Bu gerçekleri görmek istemeyenlerin peşinden gidenlere, bunları nasıl anlatacağız?

2- Bütün bunları, "Batı'nın emrindeyim" diye gazetelere açıklama yapan o “hipnoz edilmiş insanlar” nasıl anlayacak?

Umarım, “seçimlere kadar” bunun bir yolunu bulabiliriz..