Dün “Boğaçayı Konyaaltı’nı yutar mı” başlığıyla yazdığım yazıya gelen tepkiler “sol görüşlü olanlarla ilgili düşüncelerimi” adeta kanıtlar nitelikteydi..
Biri şöyle diyor:
“Boğaçayı’nın sağında-solunda arazimiz olsaydı, yapılsın diye senin gibi savunurdum..”
Olaya bakış açısı öylesine şaşırttı ki beni..
Buna şöyle bir cevap verdim:
“Benim ne Boğaçayı çevresinde ne de dünyanın herhangi bir yerinde evim de arsam da yok.. Ama sende de kafa yok be birader..”
Baktı olayın arsayla falan ilgisi yok, hemen belden aşağı vurmaya başladı:
“Bu sağ kökenli gazetecilerin IQ’su hep düşük mü oluyor?”
Arsa konusunda yanıldı ya, saldırmaya devam etti:
“Hep rantı savunuyorsun, insanla ilgili bir şey paylaş bir günde takdir edeyim seni... Hep solcular şu bu biz zaten eleştiriyoruz solcuları, sen sağına bak 17 Aralık’ı yaz bir gün de gazeteci diyeyim sana... Betondan eser mi kazandırılır bu kente, betonla mı besleniyoruz biz... Millet aç herkes borçlu, bunu yaz..”


Bunları yazanın adını vermeyeceğim..
Bir kesim hemen hemen hep aynı olduğu için, isimler önemini yitiriyor..
Gördüğünüz gibi..
Konumuz Boğaçayı idi, hemen 17 Aralık’a döndü..
Konumuz hizmetlerin engellenmesiydi, “milletin açlığına” döndü..
Söyleyecek söz bulamayınca, “hakarete-küçümsemeye” döndü..


Buna rağmen, söylediklerine de cevap vereceğim..


17 Aralık’ta ne olup-olmadığını uyduruk kasetlere veya muhalefetin söylemlerine bakarak sorduğunu sanıyorum..
Bunu soran ve aynı düşüncede olan herkese şunu söylemek istiyorum..
Biri çıksa, seni “hırsız” olmakla suçlasa, sen hemen “hırsız” mı oluyorsun?
Ne yapıyorsun?
Gidiyorsun yargıya, yargı araştırıyor, inceliyor, belgelere bakıyor, şahitleri dinliyor ve senin “hırsız” olup-olmadığına karar veriyor..
İşte ancak ondan sonra sana “hırsızsın” ya da “hırsız değilsin” denilebiliyor, değil mi?
Peki..
17 Aralık’la ilgili herhangi bir mahkemeden verilmiş “hırsızlık” kararı var mı?
Yok..
Çok basit ve evrensel bir hukuk kuralı vardır..
Der ki:
“Her insan, suçu mahkemece sabit görülünceye kadar suçsuzdur..”
17 Aralık’la ilgili bir mahkeme kararı yoksa, ben belli bir kesimin lafına bakarak mı birilerine “hırsız-arsız” diyeceğim?
Büyük bir mantıksızlık ve haksızlık olmaz mı bu?
Ya aynı şey senin-benim başıma gelirse, o zaman bizi suçlayanlara ne cevap veririz?
Hiçkimse, birilerinin suçlamasıyla “suçlu” sayılamaz..
Biraz mantıklı olun artık..


Gelelim, “aç insanlara”..
Şöyle çevrenize bir bakın..
Yollar sokaklar yepyeni, gıcır gıcır araçlardan geçilmiyor artık..
Hemen herkesin evinde led TV’ler, bilgisayarlar-internet ve akıllı telefonlar var..
Bugün “asgari ücret” alan bir karı-koca bile, kendilerini biraz sıksalar, araba alabilirler..
Refah seviyesi köylerden kentlere kadar her yerde çok arttı..
Bunları göremeyen gözlere perde inmiş demektir..
Peki, “yoksul ve aç insanlar” yok mu?
Elbette var..
Ama, dünyanın en gelişmiş ülkelerinde bile var..
Tarih boyunca hep vardı, bundan sonra da olacak..
Hayatın bir gerçeği bu..
Sol kesim her sıkıştığında, “bu tür acitasyonlar”la insani duygularla oynuyor ve bundan prim yapmaya çalışıyor..


İşte böyle..
Sol taraflardan “neyi savunduğunu” bile bilmeyenlerin “o garip hallerini” gördükçe, “sosyal demokrat biri” olarak çok üzülüyorum.. 
Ve..
Daha “akılcı” olmalarını diliyorum..