Dün Antalya Akdeniz TV’nin teknik müdürü Ender Alp’i uğurladık toprağa..
Sapasağlamdı, bir anda tedavisi olmayan bir hastalığa yakalanıverdi..
Henüz 35’indeydi..
Geride bir sürü meslektaşı, akrabayı, arkadaşı acı içinde bırakarak veda etti hayata..
Orada mı kalır, başka bir dünyaya mı gider, bilenmez..
Dökülüyoruz birer birer..
Sıra hangimize gelecek belli değil..
…
Hissediyor musunuz?
Biri doğuyor, biri ölüyor tam şu anda..
Bir araba acı bir fren yapıyor.. Bir genç kız ağlıyor.. Bir genç askere gidiyor.. Bir hırsız gizlice eve giriyor..Atılan bir kurşun birini katil ediyor.. Biri küfrediyor.. Radyoda yanık bir türkü çalıyor.. Televizyonda kadınlar göbek atıyor.. Yankesici bir cüzdan araklıyor.. Birileri siyasi rant için hesap-kitap yapıyor.. Bir Başkan, plan tadilatı için birileriyle konuşuyor.. Bir bebek annesinin göğsünü emiyor.. Bir çocuk yere düşüyor.. Bir dilenci verilen paranın azlığına bakıp lafını içine atıyor.. Biri kitabının üç yüz on sekizinci sayfasına geliyor.. Bir tanıdık seni görmeden geçiyor, gözlerine yerleştirdiğin selam sönüyor.. Liseli bir genç tercih robotuyla geleceğini planlıyor.. Telefon çalıyor.. güneş batıyor, güneş doğuyor.. Ezan okunuyor, başka yerde sela veriliyor, biri ölümü düşünüyor.. Diğeri sesten rahatsız oluyor.. Sinemada reklamlar veriliyor..
Biri doğuyor, biri ölüyor tam şu anda..
…
Dünkü cenazede işadamı bir dostumla konuşuyoruz..
“Ölümden hiç ders alan var mıdır acaba” diye soruyorum..
Elini cenaze namazı kılanlara doğru uzatıp, “cenazelere geldikçe.. Belki 1-2 saat” diyor..
Sonra?
“Günlük işine-gücüne dönüyor..
Vergiyi nasıl daha az vereceğini veya nasıl kaçıracağının hesaplarını yapıyor..
Az zahmetle nasıl daha çok kazanacağını düşünüyor..
Kazık atıyor..
Kazık yiyor..
Kırıyor..
Kırılıyor..
Kullanıyor..
Kullanılıyor..”
…
Peki..
Bir gün öleceğini düşünmüyor mudur acaba?
Toprağa girerken hiçbir şey götüremeyeceğini bilmiyor mudur?
…
O kadar çok şey düşünürüz ki..
Demokrasi.. İnsan hakları.. Faşizm, sosyalizm, cumhuriyet... Ergenekon, Balyoz, partiler.. Türkiye’nin geleceği.. Cinayetler.. Siyaset, çıkar ilişkileri, sen-ben davaları..
Ve başkalarının ölümleri..
Bir türlü kendimize konduramayız..
Hep başkalarının ölümleri..
Nasıl olmuş?
O esnada ne yapıyormuş?
Anlamış mı, söylemiş mi, yanında kim varmış, suçlusu kimmiş?
…
Ölüm..
Başlangıç mı, son mu?
Kimse bilmiyor..
Öyleyse?
Gittiği yere kadar..
Gidebildiğiniz yere kadar..
Yeter ki, kırmayın kimseyi..
Yeter ki, hoş bir sada bırakın arkanızda..
Dün Ender Alp’i uğurladık toprağa..
Sapasağlamdı, henüz 35’indeydi..
Bir anda hastalandı ve geride bir sürü acılı insanla “hoş sada” bıraktı gitti..
…
Ölüm ne ki, ölüm?
Çok yakın, fazla uzak..
Tanrı gibi, güneş gibi, aşk gibi..
İster istemez, aynı soru takılıyor kafama:
Ölümden hiç ders alan var mıdır acaba?
Var mıdır?