Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel..

Büyük çoğunluğu Antalya dışındaki vergi dairelerine bağlı olan 5 yıldızlı otel ve tatil köylerine bir çağrı yaptı..

“Siz merkezinizi Antalya’ya taşıyın, verginizi Antalya'da ödeyin, biz de sizden su parası almayalım” dedi..

Bu teklif, Antalya için –bence- “en büyük proje”dir..

Buna "çılgın teklif" denmez de ne denir?

...

Böyle bir teklif durduk yerde gelmedi..

Antalya'daki belediyeler..

Küçük ve büyük çaplı tüm turistik tesislerin, her türlü altyapı ihtiyacını gideriyor..

Çöpünü topluyor..

“Otel 5 yıldızlı, ama çevresi 2 yıldız bile değil” diye eleştiriler yapılıyordu..

Bunu gidermek için otellerin çevre düzenlemesini, temizlik, peyzaj çalışmaları, arıtma ve kanalizasyon gibi çok önemli yatırımlarını gerçekleştiriyor..

Sadece 2015 yılı içinde, turizm bölgelerinde yapılan altyapı yatırım miktarı, 150 milyon TL'yi aştı..

Ama..

Turistik tesislerin yüzde 61'i vergilerini Antalya dışında bulunan merkezlerinin bulunduğu illere yatırdığı için, Antalya'nın "yerel yönetim payları" başka illere ödenmiş oluyor..

Yani..

Turistik tesisler hizmeti Antalya Belediyesi'nden alıyor, Antalya'dan dünya kadar para kazanıyor, ama kazandıkları paradan Antalya Belediyesi “hizmetinin karşılığını” alamıyor..

Uzun yıllardır tartışılan, ancak bir türlü çözüme kavuşamayan bir sorun bu..

...

"Büyükşehir Başkanı" olarak ikinci dönemini yaşayan Türel'in "icracı biri" olduğunu herkes görüyor..

Şu anda Gazipaşa'dan Kaş'a kadar 19 ilçenin tamamından sorumlu..

Ve bütün bu ilçeler "seçimden sonra" adeta şantiyeye döndü..

Yollar yapılıyor, köprülü kavşaklar kuruluyor, arıtmalar tesis ediliyor, kanalizasyonlar kazılıyor, peyzaj ve park çalışmaları doludizgin sürüyor..

Bunlar için dünyanın parası harcanıyor..

Yapılan bu çalışmalar da en çok "turizmcilere" yarıyor..

...

Şimdi dikkat..

Turizmciler, aldıkları bütün bu hizmetlere rağmen hala belediyeden yana şikayetçiler..

Neymiş?

"ASAT, turizmciye suyu pahalı veriyor"muş..

...

Düşünün..

Her türlü hizmeti alıyorsunuz..

Dünyanın parasını kazanıyorsunuz..

Verginizi başka yerlere ödeyip, "kaynak" kaybettiriyorsunuz..

Utanmadan bir de çıkıp "su bize pahalı" diyorsunuz..

Bu "nankörlük" değil de nedir, söyler misiniz?

Buna rağmen..

Başkan Türel turizmcilerin bu nankörlüğünü görmezden geliyor ve Akdeniz Turistik Otelciler Birliği (AKTOB) aracılığıyla "bir teklif" yapıyor:

"Vergilerinizi Antalya'ya ödeyin, suyu size bedava verelim.."

Türel daha ne yapsın?

Bundan ala teklif mi olur?

Bundan daha iyi fırsat mı olur?

...

Biliyorum, birçoğu "artezyen kuyusu" açıp, harcadığı suyun bir bölümünü buradan karşılıyor..

Ama..

Yeterli olmuyor maalesef..

Tesislerde yüzlerce oda, birkaç tane havuz, duş, banyo, temizlik derken yüzlerce-binlerce ton su kullanılıyor..

Yani, ASAT'ın suyuna muhtaçlar..

Ve bunun için epeyce para ödüyorlar..

Bence..

Turizmcilerin Türel'in bu teklifine balıklama atlamaları gerek..

...

Özetle..

Vergisini Antalya'ya ödeyen turistik tesis işletmecileri, suyu bedava kullanacak..

Ve ödedikleri vergiler yine kendilerine yol-su-arıtma-peyzaj olarak geri dönecek..

Böyle bir fırsat tepilir mi?

Bekleyip göreceğiz..

 

………………….

 

Molotof atıyorsan.. Yaralanmayı da göze alacaksın..

 

Körfez Gazetesi’nde köşe yazan İdris Özyol arkadaşım bana bir cevap yazmış..

“Yabancı” kişi ve terimlere öylesine girmiş ki, ne demek istediğini tam da anlayabilmiş değilim..

Belli ki; anlaşılmaz olmakla, “ben entelektüelim, senin gibi avamlar elime su dökemez” demeye getiriyor..

Anladığım kısmına ise kısa bir cevap vereceğim izninizle..

En tehlikeli insanlar, “bilmediğini bilmeyenler”dir..

Çünkü, yabancı isim ve terimlerle “biliyormuş” gibi ahkam keser, bilmeyenleri de kandırırlar..

Bu nedenle bugün, “yazmak, molotof kokteyli sallamaktır” düşüncesinde olan sevgili İdris’e bazı tavsiyelerim olacak..

- Ulusalcılıkla ulusal çıkarı birbirine karıştırma.. Biri sap, biri saman, “ayrıntıyı” iyi öğren..

- Yurt dışındaki gazetecilerin nasıl yetiştiğini bilmen için, önce “yazar” değil “gazeteci” olman, ardından da “iyi bir araştırma yapman” gerekiyor..

Sende bunların ikisi de yok, ama “ben böyle bir gazeteci yetiştiriliş şeklini hiç duymadım” gibi laflar ediyorsun, etme..

- Tabii ki “ulusal çıkar gazeteciliği” diye bir şey olmaz, ama gazeteci (devrimci de olsa) ekmeğini yediği ülkenin ulusal çıkarını gözetir, gözetmelidir..

ABD, İngiltere, Fransa, Almanya gibi “ulusal çıkarlarını” çok iyi gözeten ülkelerin gazetecileri böyledir..

- Sadece Noam Chomsky değil, sen dahil her iletişimci “iletişim felsefesinin piri”dir..

Kimseyi gözünde fazla büyütme..

Şimdilik bu kadar yeter..

İki-üç kitap okuyup, birkaç yazarın da lafını ezberleyip “çok şey bildiğini” sanma..

Ve “bilmediğin” konulara da fazla dalma..

Eleştiriye hazımlı ol ve seni eleştirene hemen “psikiyatr” tavsiye etme..

Unutma; “molotof atıyorsan, yaralanmayı da göze alacaksın”..