Türkiye’de akaryakıt fiyatları, her dönemde ekonomik gündemin en hassas başlıklarından biri olmaya devam ediyor. Akaryakıtın ulaşımdan tarıma, sanayiden hane bütçesine kadar uzanan geniş etkisi, bu alandaki her değişimi stratejik bir meseleye dönüştürüyor. Son yıllarda petrol piyasasındaki küresel dalgalanmalar, dolar kurundaki hareketlilik ve vergi politikaları iç piyasayı doğrudan etkileyen başlıca unsurlar haline geldi. Bugün gelinen noktada akaryakıt fiyatları yalnızca ekonomik bir veri değil, aynı zamanda sosyal ve siyasi bir gösterge niteliği taşıyor.
Küresel Petrol Piyasaları: Fiyatların Temel Belirleyicisi
Ham petrol fiyatları uluslararası piyasada Brent, WTI ve OPEC sepet fiyatları üzerinden belirleniyor. Brent petrolün varil fiyatı zaman zaman jeopolitik gerilimler, arz-talep dengesi, OPEC+ kararları ve küresel ekonomik büyüme beklentileriyle sert dalgalanmalar gösteriyor. Örneğin Orta Doğu’da her yaşanan gerginlik, kaya petrolü üretimindeki artış, ABD stratejik rezerv müdahaleleri ve Çin ekonomisinin tüketim eğilimleri fiyat oluşumlarında belirleyici oluyor.
Türkiye bu piyasada tamamen dışa bağımlı bir ülke olduğundan, fiyatların yönü doğrudan döviz kuru üzerinden iç piyasaya yansıyor. Uluslararası petrol fiyatları gerilese bile 1-2 puanlık kur artışının pompa fiyatını yükseltebildiği dönemlere sıkça tanıklık edildi. Dolayısıyla vatandaş için petrol fiyatları sadece dünyayı değil, 1 doların TL karşılığını da yakından takip etmeyi gerektiriyor.
Kur ve Vergi İkilisi: Fiyatların Görünmez Motoru
Akaryakıt fiyatları Türkiye’de iki temel çarpan üzerinden belirleniyor: döviz kuru ve özel tüketim vergisi (ÖTV). Türkiye'de akaryakıtın litre fiyatı çoğunlukla ürün maliyeti + ÖTV + KDV + dağıtım ve rafineri payı üzerinden hesaplanıyor. Son yıllarda kur artışının önüne geçilemediği için vergiler, fiyat istikrarını sağlamak adına bir süre "eşel mobil sistemiyle dengelenmişti. Ancak bu sistemin sona ermesiyle ÖTV, tekrar otomatik olarak fiyatlara yansımaya başladı.
Bu nedenle bugün pompa fiyatı artarken tek sebep petrol fiyatlarındaki yükseliş değil; kur, vergi oranları ve vergi güncellemeleri de belirleyici. Vergi bileşenlerinin toplam fiyat içindeki payı zaman zaman %55-60’lara ulaşıyor. Bu çerçevede, ham petrol fiyatı düştüğünde vatandaşın indirim etkisini sınırlı hissetmesi, temel olarak vergi yapısından kaynaklanıyor.
Rafineri ve Dağıtım Rekabeti: Fiyatların Görünmeyen Dinamikleri
Türkiye’de akaryakıt rafine eden ve dağıtan şirket sayısı fazla olmakla birlikte, geniş ölçekli ve entegre yapıda olanlar sektöre yön veriyor. Rafineri fiyatları genellikle uluslararası ürün fiyatlarına endeksli olduğu için şirketler arasında fiyat farklılığı sınırlı kalıyor. Ancak dağıtım şirketleri ve bayiler arasındaki rekabet sonucunda indirim kampanyaları, sadakat programları ve kart uygulamaları tüketiciye kısmî fiyat avantajları sağlayabiliyor.
Buna rağmen sektördeki rekabet, tüketici fiyatlarını belirleme konusunda sınırlı etkiye sahip. Çünkü nihai fiyatların en büyük kısmını oluşturan ÖTV ve kur farkı özel sektörün kontrol alanının dışına düşüyor.
Akaryakıtın Enflasyona Etkisi: Tetikleyici veya Baskılayıcı Güç
Akaryakıt fiyatları yalnızca araç sahiplerini değil, tüm ekonomiyi yakından ilgilendiriyor. Motorin fiyatları özellikle yük ve yolcu taşımacılığı maliyetleri üzerinden enflasyon geçişkenliğine sahip. Gıda fiyatları başta olmak üzere hemen her ürün ve hizmet, taşımaya bağımlı olduğu için akaryakıt maliyetlerin değişimi doğrudan raflara yansıyor. Bu nedenle ekonomi yönetimleri, yüksek enflasyon dönemlerinde akaryakıt fiyatlarını mümkün olduğunca kontrollü yönetmeye çalışıyor.
Türkiye’de 2021 sonrası yaşanan yüksek enflasyon sürecinde akaryakıt fiyatları enflasyon sepetindeki ağırlığı ve psikolojik etkisi nedeniyle tartışmaların odağı oldu. Bazı dönemlerde fiyat artışları ertelenirken, bazı dönemlerde direkt geçişlere izin verildi. Bu nedenle akaryakıt fiyatları teknik bir maliyet meselesi olmaktan çıkarak, politika kontrol alanının parçası haline geldi.
Elektrikli Araçların Yükselişi ve Benzin-Türev Yakıtlarda Talep Dinamikleri
Dünyada elektrikli araç talebi hızla artarken, Türkiye’de de bu dönüşüm ivme kazanıyor. 2025 itibarıyla trafikteki elektrikli araç sayısı önceki yıllara göre hızla arttı ve bu artış akaryakıt talebi üzerinde geleceğe dönük baskı oluşturuyor. Ancak Türkiye’de elektrikli araçların penetrasyon oranı hâlâ sınırlı; mevcut araç parkının büyük kısmı içten yanmalı. Bu nedenle akaryakıt tüketiminde kısa vadede düşüş beklenmiyor.
Buna karşın, uzun vadede elektrikli araç teşvikleri, batarya yatırım projeleri ve şarj istasyonu altyapısının gelişmesi, akaryakıt sektörünü dönüşüme zorlayacak gibi görünüyor. Türkiye’de akaryakıt dağıtıcılarının da şarj istasyonu yatırımlarını hızlandırdığı görülüyor.
Sosyal Adalet Boyutu: Fiyatlar Kimleri Daha Çok Etkiliyor?
Akaryakıt fiyatlarındaki artış dar gelirli kesimlerde doğrudan yaşam maliyeti baskısı yaratıyor. Özel aracı olmayan kesim için dahi toplu taşıma biletlerindeki fiyat artışı günlük bütçeyi etkiliyor. Kırsal ve tarım sektöründeki üreticiler için mazot maliyetleri ise rekabet gücünü doğrudan belirliyor. Türkiye’de tarımsal mazot desteği gibi mekanizmalar kullanılmakla beraber, fiyatların genel yükselişi üretim maliyetlerini yukarı çekmeye devam ediyor.
Burada akaryakıt yalnızca bir tüketim ürünü değil, bir refah göstergesi halini alıyor. Sosyal adaletsizliğin ekonomik görünümü çoğu zaman akaryakıt fiyatlarının sınıfsal etkisi üzerinden okunuyor.
Önümüzdeki Dönemde Akaryakıt Fiyatlarını Ne Bekliyor?
Akaryakıt fiyatlarının yönünü üç temel faktör belirlemeye devam edecek:
Döviz kuru hareketleri – iç fiyatlamada en büyük risk alanı
Uluslararası petrol fiyatları – arz kesintileri ve küresel talep beklentileri etkili olacak
Vergi politikası – bütçe açığı ve mali disiplin arayışları nedeniyle vergi indirim ihtimali zayıf
Jeopolitik risklerin ve enerji güvenliği gündeminin güçlendiği bir döneme girilirken, petrol fiyatlarının öngörülebilirliği azaldı. Türkiye’nin enerji arz güvenliği politikaları çeşitleniyor olsa da petrolde ithalata bağımlılık gerçeği değişmedi. Bu yüzden akaryakıt fiyatları kısa sürede normalleşecek bir alan gibi görünmüyor; aksine, enerji dönüşümü tamamlanana kadar Türkiye’nin en stratejik ekonomi başlıklarından biri olmayı sürdürecek.
Sonuç
Akaryakıt fiyatları Türkiye’de yalnızca ekonomik bir gösterge değil; sosyal adaletin, sınıfsal etkilerin, maliye politikalarının ve tüketim davranışlarının kesiştiği bir alan. Pompa fiyatı bugün bir rakamdan ibaret gibi görünse de arkasında küresel dengelerden iç politikaya kadar uzanan çok katmanlı bir süreç var. Bu nedenle akaryakıt fiyatlarını analiz etmek, Türkiye’nin ekonomideki genel görünümünü anlamak açısından adeta bir turnusol görevi görüyor. Enerji bağımlılığı sürdükçe bu başlık gündemden düşmeyecek; dönüşüm politikaları ise ancak uzun vadede etkisini gösterecek gibi duruyor.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar
[email protected]