Yakından tanıyan herkesin onun hakkında ortak bir kanaati vardı. Şarampol Caddesi üzerindeki bir otelde hayatını kaybeden Azer Bülbül, kendi yaşantısında zaman zaman hatalar yapmış olsa bile, ömrü boyunca hiçbir insana zarar verecek bir eylemde bulunmadı. Herkesle iyi geçindi, iyi bir insan olarak yaşamını sürdürdü. İnsanları severdi, insanları sayardı. Çok genç yaşta, aramızdan göçüp, gitti. Allah rahmet eylesin.
Ölüm haberinin duyulmasının ardından, onunla ilgili yazılan her haberde mutlaka “hap” lafı geçti. Mesele öyle bir hale geldi ki, sanki insanlar için önemli olan bir sanatçının genç yaşta hayatını kaybetmiş olması değil de, hayatını nasıl kaybetmiş olduğuydu. Aslında hayatını nasıl kaybettiği de değil, vefatından kısa bir süre önce içtiği hapın ne olduğuydu.
O haberleri okuyup, izledikçe, “Bu kadar da olmaz!..” dedim. Gerçekten de bu kadar da olmaz!..
Konu ile ilgilenen Cumhuriyet Savcısı bir açıklama yaptı. İlk belirlemelere göre vücudunda herhangi bir yabancı madde tespiti yapılamadığını, kesin sonuç için de otopsi raporunun beklendiğini söyledi. Bunun üzerine daha konuşmanın anlamı var mı? Bunun üzerine konuşmanın kimseye bir faydası var mı? Hadi diyelim ki, bunun üzerine konuşmanın bir anlamı olsun. Konuşmak için kesin sonucu görmek gerekmez mi?
Adam öldü gitti. Ölümüne üzülmek yerine, arkasından sanki “o hap” nedeniyle hayatını kaybetmiş gibi alay eder derecede konuşmak günah değil mi? Peki ya bir yakının dediği gibi içtiği o hap, “boğazındaki mikropları yok etmeye karşı” doktor tarafından kendisine verilen hap çıkarsa? O zaman bugün o sanatçının arkasından dedikodu yapanların vicdanı sızlar mı?
Azer Bülbül’ün bundan iki yıl öncesine kadar uyuşturucu kullandığını neredeyse bilmeyen yok. Ancak tanıyan herkes son iki yıldır içki bile içmediğini söylüyor. Ya doğrusu buysa? Ya hayatının son gününde de bu kararından vazgeçmediyse?
Biz insanları anlamakta kimi zaman çok güçlük çekiyorum. Bir insan hayatını kaybediyor. Buna üzülmek yerine, ölümün bile üzerinden dedikodu yapıyoruz.
Azer Bülbül’ün içtiği hap neydi?
Cevabını otopsi raporu verecek. Ama şu kadarını söyleyeyim, beni hiç ilgilendirmiyor. Beni genç yaşta bir sanatçının otel odasında hayata gözlerini yummuş olması ve arkasında yakından tanıyan herkesin çok olumlu düşüncelerini bırakmış olması ilgilendiriyor.
Bu noktada herkesin görmediği bir başka gerçeğin daha bilinmesinde fayda var. Sanatçıların çok önemli kısmı, öyle imrenilecek bir hayat yaşamıyor. Ekmek kavgası, bir çok kesimden daha çetin geçiyor. İçinde olduğum için iyi biliyorum. Bazı sanatçıların kazancı, masrafını bile kurtarmıyor. Bir çoğunun hayatı evinden uzaklarda, otel odalarında, pansiyon köşelerinde, yurdun dört bir yanına sürekli seyahat etmekle geçiyor. İşte kimisi de maalesef yaşamını evinden çok uzaklarda, otel köşelerinde kaybediyor. Kimisinin ömrünün son döneminde sığınacağı bir otel odası, bir gecekondu odası bile olmuyor. Örnek mi? Şayet dikkatle takip edilirse, yüzlerce örneği hatırlanacaktır.
Azer Bülbül’ün içtiği hap neydi?
Allah rahmet eylesin. Bu sorunun yanıtı beni hiç ama hiç ilgilendirmiyor.