Bugün, daha önce de yazdığım bir “Konfiçyüs” hikayesini bir kez daha vermek istiyorum..
Dikkat edin, iş yapmayan/yapar görünen “gözü pek-çenesi kuvvetli” belediye başkanlarımız ve vekillerimiz, sürekli olarak “süslü sözler”in ardına gizleniyor, halkın hoşuna gidecek söylemlerle/afişlerle resmen milletle dalga geçiyor..
Aslında bu tür “yöneticilere” ne yapılması gerektiğini anlatıyor bu yazı..
Yönetenlerin de, yönetmeye aday olanların da, halkın da bundan alacağı çok önemli dersler var..
Şöyle bir hatırlatayım dedim..
…
YÜKSEK MEMURA İDAM
MÖ 551-MÖ 479 tarihleri arasında,Doğu Zhou Hanedanlığı dönemindeyaşadığı sanılan Çinli filozof Konfiçyüs, Hükümdar’ın isteği üzerine bir süre için şehrin yönetiminde olmayı kabul eder..
Kenti yedi gün boyunca izler..
Yedinci gün, “yüksek memur” (Kentin en önemli yöneticisi) Şao-Çeng’i idam ettirir ve cesedin üç gün açıkta kalmasını emreder..
Bu uygulamaya Konfiçyüs’ün öğrencileri çok şaşırırlar..
Ve yanına gider, sorarlar:
“Şao-Çeng bu şehirde hatırlı ve kuvvetli bir adamdı..
Siz şehrin yönetimini aldıktan sonra ilk işiniz onu astırmak oldu..
Bu yaptığınız doğru mudur?
Bildiğimiz kadarıyla bu adam haydutluk, hırsızlık yapmamıştı..”
…
BU SUÇLAR AFFEDİLMEZ
Konfiçyüs, “yaptığımın nedenlerini size açıklayayım" der ve şunları söyler:
“Dünyada beş ağır suç vardır..
Haydutluk ve hırsızlık bunların arasında değildir, daha sonra gelirler..
Bu beş suç şunlardır:
1- Uyumsuz ve asi bir tabiatla birlikte gözüpeklik..
2- Aşağı bir hayat tarzıyla birlikte inatçılık..
3- Çenesinin kuvvetli olmasıyla birlikte yalancılık..
4- Herkesin ayıbını, kusurunu aklında tutmakla birlikte herkesle dost geçinmek..
5- Hak ve adalet duygusu olmamakla birlikte yaptığı haksızlıkları süslü ve parlak sözlerin arkasına gizlemek..
Şao-Çeng’de bunların beşi de vardı..
Nereye gitse taraftar topluyor, hizipler yaratabiliyordu..
Aldatıcı fikirlerini parlak konuşmaların arkasına gizleyebiliyordu..
Zulmüyle adaleti tersine çevirebiliyordu..
‘Aşağılıklar’ birleştiği zaman ortaya çok ‘güçlü bir kötülük’ çıkar..
Ben de şehir halkı için tasalanmak yerine, bu adamı idam ettirmeyi tercih ettim..”
…
BU HİKAYE NE ANLATIYOR?
Bu hikaye size bir şeyler anlatıyor mu?
“Enkaz devraldık” sözleriyle, iktidara talip olup da Antalya’yı her geçen gün biraz daha geriye götüren siyasetçilerimiz..
Kent halkına “en iyi hizmet” sözü verip de “imar tadilatları” ile uğraşan yerel yöneticilerimiz..
Kentin önceliklerini, siyasi çıkarlarının arkasına atan belediye başkanlarımız..
Kendi menfaatleri için, kent içi çalışmalarda “koordinasyon” sağlanmasını engelleyen kamu kuruluşlarının başındaki müdürlerimiz..
Ve bütün bunları izleyen vatandaşlarımız..
Konfiçyüs’ün belirttiği bu “5 ağır suç” size gerçekten bir şeyler anlatıyor mu?
…
YAŞADIĞINIZ YERE BAKIN
Antalya’ya bakalım..
Verilen çoğu ihaleler, yapılan tahsisler ve imar tadilatları ile hep birilerine “rant” kapısı açılmıyor mu?..
Çoğunda gereken şeffaflık sağlanabiliyor mu?
Hizmet, halkın ya da kentin değil, siyasilerin önceliklerine göre belirlenmiyor mu?
Ve bundan dolayı da oilçenin geleceğiyle ilgili tasalarımız artmıyor mu?
Kısacası; Antalya’da birileri Konfiçyüs’ün belirttiği 5 ağır suçu da işliyor..
1- Adam kayırma var..
2- Duygusal davranma var..
3- İnatçılık var..
4- Yalan söyleme var..
5- Yapamadıkları için süslü sözlerin ardına gizlenme var..
…
DUA EDİN Kİ, “İDAM” YOK
Birileri dua etsin ki, “demokratik bir hukuk devletinde” yaşıyorlar..
Konfiçyüs’ün devrinde yaşasalardı, kaç tanesi kellesini kurtarırdı acaba?
Ama, yukarıdaki hikayeden hepsi dersini almalı..
Almalı ki; halkı mutlu ettikleri sürece, kendilerinin de mutlu olacakları bilincine ulaşmalı..
Çünkü, hepimiz aynı kazanın içindeyiz..
Biri nasıl etkilenirse, bir an gelir mutlaka diğeri de aynı şekilde etkilenecektir..
Bu kenti yönetenler de yönetmeye aday olanlar da vekiller de halk da bunları da çok iyi düşünsün..
…
Ve şimdi..
Haydi, Konfiçyüs’ü bir daha okuyun..