Geçmişin kapısını aralamak bazen sadece tek bir kareye bakmakla mümkün. Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada karşıma çıkan bir fotoğraf, beni Antalya’nın 100 yıl öncesine götürdü. X platformunda (eski Twitter) “Nadide Fotoğraf” tarafından renklendirilerek paylaşılan bu kare, sanki zamanın tozunu silkeleyip bugüne taşınmış gibiydi.
Fotoğrafta iki katlı taş ve ahşap evler, toprak yollar, at üstünde yol alanlar, ellerinde ekmek taşıyan çocuklar… Ve sol tarafta dalgalanan koca bir Türk bayrağı. Yerel tarih meraklılarının yorumlarına göre bu, o dönemki Antalya Lisesi’nin binası olabilir. Şehrin kalbinde, bayrağın gölgesinde duran o yapı, sadece bir okul değil; nesillerin yetiştiği bir kültür yuvasıydı.
Antalya Lisesi’nin hikâyesi 1910’da “Antalya İdadisi” olarak başlar, Cumhuriyet’le birlikte lise statüsü kazanır. Sadece öğrenciler değil, kentin sosyal hayatı da burada şekillenir. Kim bilir belki fotoğraftaki çocuklar, o sıralarda okumuş; belki de o sokaklarda koşuştururken geleceğin öğretmenleri, doktorları, yazarları olmuşlardı.
O yıllarda Antalya, bugünkü gibi oteller ve turistlerle dolu bir sahil kenti değildi. Tarımın, balıkçılığın, küçük esnafın yaşattığı sakin bir Anadolu limanıydı. Fayton sesleri, çarşının gürültüsü, denizin tuzu… Hepsi bu karede bir şekilde hissediliyor.
Renklendirme çalışması ise fotoğrafı bambaşka bir hale getirmiş. Siyah-beyaz geçmiş, bir anda kanlı canlı bir zamana dönüşüyor. O kıyafetler, bakışlar, yürüyüşler… Bir asır önce yaşamış insanların dünyasına, bir pencere açılıyor.
Bazen düşünüyorum; bu kareyi çeken kişi o anın bir gün yüz yıl sonra böyle merak uyandıracağını bilseydi, objektifin arkasında ne hissederdi? Belki gurur, belki hüzün… Ama eminim ki o anın değerini bilmenin huzurunu yaşardı.
Bugün bizler, bu karelere bakarak geçmişin sessiz sokaklarında geziyoruz. Ve fark ediyoruz ki şehirler değişse de, sokaklarında yürüyen insanların hikâyeleri hiç eskimiyor.