Yazıyoruz, kızıyorlar..

Soruyoruz, kızıyorlar..

Eleştiriyoruz, kızıyorlar..

Uğradığımız hakaretler, aşağılamalar ve yediğimiz küfürler de cabası..

Hatta, çoğu kez kızmakla da kalmıyor mahkemelere gidip dava açıyorlar..

Ama..

Övüyoruz, “gık”larını çıkarmıyorlar..

YAZARLIK ZOR ZENAAT

Türkiye’de..

Özellikle de Antalya’da “yazar” olmak zor zenaat..

Her olayı..

Herkes “kendine” yontuyor..

“Gerçek”in ya da “doğru”nun ne olduğu kimsenin umurunda değil..

Oysa..

İnsanlar görünmeyen bağlarla birbirine bağlıdır..

Yazarların görevi..

Dünyada..

Ülkede..

Kentte..

Hatta mahallede..

İnsanlar arasındaki “görünmeyen” bu ortak bağları bulmaktır..

Sağlıklı bir “ortak yaşam” için..

Yöneticileri de vatandaşı da bilgilendirmek, uyarmaktır..

MAZERET PEŞİNDELER

Örneğin, Antalya’nın kent içi ulaşımı..

Sorunları çözülmüş bir yol ağı ve yapısı..

Düzenli akan araç hareketleri..

Bu kentte yaşayan herkesin “ortak” konusu..

Bakıyorsunuz..

Sorunların çözümü konusunda bir “keşmekeş” yaşanıyor..

Araştırıyorsunuz..

Uzmanlarla konuşuyorsunuz..

Sorunu gidermiş kentleri düşünüyorsunuz..

Sonra da, “çözüm nerede tıkanıyorsa” o konuyu dile getiriyorsunuz..

Ve..

Bir şeyler öneriyorsunuz..

Bakıyorsunuz, aldıran yok..

Bu defa eleştiriyorsunuz..

Yine kimse aldırmıyor ise..

O tıkanan noktanın sorumlularının “niye aldırmadığını” vatandaşa anlatıyorsunuz..

Ondan sonra da (sesli ve sessiz) “vaveyla” başlıyor..

Kimse hatanın ya da eksikliğin kendisinde olduğunu kabul etmiyor..

Hepsi bir “mazeret”in ardına sığınıyor..

Ve..

Bu defa, sanki “suçlu sorunu çözmeyenler değil de, bunu dile getirenler”miş gibi, mahkemelik falan oluyorsunuz..

Kent içi ulaşım bir örnekti..

Antalya ile ilgili bütün konularda aşağı-yukarı aynı şeyleri yaşıyoruz..

HEPSİ KENDİNE YONTUYOR

Dedim ya..

Antalya’da “yazar” olmak gerçekten zor iş..

Siyasetçiler..

Yöneticiler..

Oda başkanları..

Toplum örgütleri..

Hatta Antalya halkı..

Her şeyi hep kendilerine yontuyor..

Kent ve ortak yaşam için olmazsa olmaz bir şey, eğer çıkarlarına uymuyorsa..

Ve bunu da bir yazar dile getiriyorsa..

Vay o yazarın haline..

Maalesef..

Antalya’da yazarlara, “kendilerine uygun yazı yazanlar ve yazmayanlar” olarak sınıflandırılarak bakılıyor..

Böyle olunca ne oluyor biliyor musunuz?

Söylememe gerek yok..

Antalya’ya..

Kenti yönetenlere..

Yaşananlara..

Şöyle bir bakın, anlarsınız..

BAŞKA ANTALYA YOK

Türkiye’nin de..

Antalya’nın da..

Hangi tür siyasi, dini, etnik, dünya görüşü olursa olsun..

Kendi üslubu..

Kendi bakış açısı..

Kendi tezleri..

Kendi analizleri..

Ve kendi sentezleri bulunan yazarlara ihtiyacı var..

Bu ülkeye, bu kente hizmet etmek isteyen herkesin de bunu anlamaya..

Biz yazıyoruz..

Birileri “gocunuyor”..

Antalya’da ne kadar çok “yarası” olan varmış meğer..