Günümüz ekonomilerinde rekabet, büyümenin, yeniliğin ve verimliliğin temel motorlarından biri olarak kabul edilir. Ancak rekabetin kendi kendine, serbest piyasa koşullarında daima adil ve etkin bir şekilde işlediği varsayımı, gerçekte oldukça yanıltıcıdır. Zira piyasalar, bilgi asimetrisi, tekelleşme eğilimleri, politik çıkar ilişkileri ve kurumsal zafiyetler nedeniyle çoğu zaman dengesiz hale gelir. İşte bu noktada, rekabeti kolaylaştıran stratejik kurumlar devreye girer.
Bu kurumlar yalnızca serbest piyasanın kurallarını koymaz, aynı zamanda oyunun adil kalmasını, tüketicilerin korunmasını, girişimcilerin fırsat eşitliğine sahip olmasını ve kaynakların etkin dağılmasını sağlar. Türkiye’de bu işlevi büyük ölçüde Rekabet Kurumu, düzenleyici-denetleyici üst kurullar, yargı organları, kamu ihale mekanizmaları ve bilgi-şeffaflık sağlayan istatistik kurumları yerine getirir.
Bir ekonominin rekabet gücünü artıran şey yalnızca girişimcilik ruhu veya sermaye birikimi değil; bu ruhu koruyacak, sermayeyi doğru kanallara yönlendirecek ve piyasadaki “oyun alanını” dengede tutacak kurumsal mimaridir.
Rekabet Kurumu ve Adil Piyasa Dinamikleri
Rekabeti kolaylaştıran stratejik kurumların başında kuşkusuz Rekabet Kurumu gelir. 1997 yılında yürürlüğe giren 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun, Türkiye’de serbest piyasa ekonomisinin temel direklerinden biri olmuştur.
Rekabet Kurumu’nun temel görevi, piyasada tekelleşme eğilimlerini önlemek, kartel oluşumlarını tespit etmek, haksız rekabeti engellemek ve birleşme-devralma işlemlerini denetlemektir. Bu işlev, sadece fiyatların düşmesini değil, aynı zamanda yenilikçiliğin teşvik edilmesini, tüketici refahının artmasını ve küçük ölçekli işletmelerin rekabetten dışlanmamasını sağlar.
Kurum, enerji, telekomünikasyon, bankacılık ve ulaştırma gibi stratejik sektörlerde zaman zaman müdahalelerde bulunarak rekabetin bozulmasını önler. Bu müdahaleler, ekonominin tümüne doğrudan bir sinyal gönderir: “Piyasa kuralsız değildir.”
Böylece hem yerli hem de yabancı yatırımcı için güvenli, öngörülebilir bir ekonomik ortam yaratılır.
Düzenleyici-Denetleyici Üst Kurullar: Piyasa Şeffaflığının Bekçileri
Bir ekonomide rekabeti kolaylaştırmak yalnızca tekelleşmeyi engellemekle sınırlı değildir. Bilgiye erişim, fiyatlama mekanizması ve hizmet kalitesi gibi unsurların da şeffaf biçimde denetlenmesi gerekir. Türkiye’de Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK), Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) ve Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) bu anlamda rekabetin görünmeyen ama çok güçlü koruyucularıdır.
Bu kurumlar, piyasa oyuncularının aynı kurallar altında faaliyet göstermesini sağlar. Örneğin EPDK, enerji fiyatlamasında adaleti gözetirken, BTK Telekom sektöründe kullanıcı haklarını korur. SPK ise sermaye piyasasında manipülasyonları engelleyerek yatırımcı güvenini tesis eder.
Bu üst kurulların ortak özelliği, bağımsızlık ve hesap verebilirlik ilkesidir. Bağımsız hareket edebilen bir düzenleyici kurum, kısa vadeli siyasi baskılardan arınmış biçimde uzun vadeli ekonomik istikrarı gözetebilir. Bu da hem rekabeti korur hem de uluslararası yatırımcı açısından güven unsuru oluşturur.
Kamu İhale Mekanizması: Rekabetin Kamu Tarafındaki Yüzü
Kamu harcamaları, bir ülke ekonomisinde oldukça büyük bir paya sahiptir. Bu nedenle kamu ihaleleri hem kaynak kullanımının etkinliği hem de rekabetin yaygınlaşması açısından kritik bir alandır. Türkiye’de Kamu İhale Kurumu (KİK), bu sürecin merkezinde yer alır.
Kamu ihalelerinde rekabetin sağlanması, yalnızca maliyetleri düşürmekle kalmaz; aynı zamanda inovasyonu, yerli üretimi ve girişimciliği de destekler. Açık, şeffaf ve denetlenebilir ihale süreçleri, piyasa ekonomisinin adil işlemesi için zorunludur.
KİK’in dijitalleşme adımları —örneğin EKAP sistemi— hem bilgiye erişimi kolaylaştırmış hem de yolsuzluk risklerini azaltmıştır. Böylelikle kamusal alanda oluşan rekabet, özel sektörün de disipline edilmesine katkıda bulunmuştur.
İstatistik Kurumları ve Bilgi Ekonomisinin Gücü
Modern ekonomilerde rekabetin sağlıklı işlemesi, bilgiye eşit erişim ilkesine dayanır. Bu bağlamda, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) gibi veri sağlayan kuruluşlar da rekabeti dolaylı ama çok güçlü biçimde kolaylaştırır.
Doğru, güncel ve güvenilir istatistikler hem işletmelerin stratejik kararlarını hem de kamu politikalarının etkinliğini belirler. Bilgi eksikliği, rekabeti baltalar; çünkü karar alma süreçleri bulanıklaşır. Bu nedenle veri şeffaflığı, rekabetçi ekonomilerin en güçlü zırhıdır.
TÜİK’in sektör bazlı üretim endekslerinden, fiyat istatistiklerine kadar sunduğu veriler, piyasadaki oyuncuların rasyonel hareket etmesini sağlar. Bu, görünmeyen ama güçlü bir rekabet altyapısıdır.
Yargı ve Hukukun Üstünlüğü: Kurumsal Dengenin Ana Dayanağı
Hiçbir rekabet kurumu, hukukun üstünlüğü olmadan işlevsel olamaz. Adil yargı süreçleri, yatırımcıların güvenini artırırken, haksız rekabet durumlarında hızlı ve adil çözümler sağlar. Ticaret mahkemeleri, idari yargı ve Danıştay gibi kurumların etkinliği, doğrudan ekonomik rekabet ortamının kalitesiyle ilgilidir.
Bir şirket, rekabet ihlaliyle karşılaştığında hakkını arayabiliyor, dava süreçleri makul sürede sonuçlanıyor ve kararlar tutarlı biçimde uygulanıyorsa, bu ortamda yatırım ve üretim cesareti artar.
Sonuç: Kurumsal Dayanıklılık Rekabetin Teminatıdır
Rekabeti kolaylaştıran stratejik kurumlar, ekonomik sistemin “sessiz mühendisleridir. Onlar olmasa, piyasa dinamizmi kısa sürede bozulur; güçlüler daha güçlenir, zayıflar sistemden dışlanır, yenilikçilik durur ve tüketici refahı geriler.
Türkiye’nin ekonomik geleceği, bu kurumların bağımsızlığını koruyabilmesi, şeffaflığını artırması ve uluslararası standartlarla uyum içinde çalışabilmesine bağlıdır. Çünkü rekabetin gerçek gücü, serbestlikten değil; adil kurallardan doğar.
Adil rekabet, ancak stratejik kurumların güçlü, tarafsız ve sürdürülebilir biçimde işlemesiyle mümkün olur. Bu kurumlar, sadece ekonominin değil, demokrasinin de güvencesidir.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar
[email protected]