Hep bahsettiğimiz, dillere pelesenk olan bir kelimemiz var hani; empati. Başkasının yerine koymak dediğimiz olay.  “Kendini onun yerine koy, sen olsan ne yapardın?” , “Ben olsam ben de öyle yapabilirdim” gibi. Duyguları anlamak adına olan bir düşünme biçimi. Empati yapıyoruz yapmıyoruz ama bu kadar konuşmaktan öğrenir hale geldik bence yerine koymayı. Öğrendi isek iyi de oldu gerçi. Şimdi de üstüne uzaktan bakmayı da eklemeliyiz diye düşünüyorum.

Uzaktan bakmak dediğimiz şey ise tamamen olay başkasının başına gelmiş gibi objektif olabilmek. Çünkü bizler duygularımız işin içine girdiğinde, her zaman tarafsız davranamıyoruz. Bazen koruma düşüncesi, bazen kendimizi savunma isteği, bazen olumsuz tecrübeler gibi etkenler olabiliyor ve biz bu etkenler ile olayları değerlendirebiliyoruz. Yani duygularımız ile zamansız kararlar ya da hatalar yapabiliyoruz.

Özellikle ikili ilişkilerde bunları sıkça görüyoruz. Ya empatiden yoksun ya kendine bile objektif değil. Duygusal olarak her türlü etkilenme ihtimalini (olumlu-olumsuz) göz önünde bulundurarak, ilişkinin içinde olmalıyız. Pembe hayaller ile değil. Buna iş ilişkisi de dahil, arkadaşlık da. Sonrasında herhangi bir olayda empati yaptığımız kadar, birkaç saniye ortamdan uzaklaşıp, partnerin neden böyle tepkiler vermiş olabileceğini düşünmek lazım. Düşünsenize hiç duygu bağınızın olmadığı biri için, aşırı sakinlikle “Çok sinirlenmiş, bağırmış” cümlesi kurabilirken,  partneriniz bağırdığında  “Bana bağıramazsın!” oluyor adı. Çünkü sizi sevdiğine inandığınız birinden öyle bir tepki beklemiyorsunuz. Oysaki biraz uzaktan bakıp amacının sizi üzmekten çok, duygularının bir tepkisel sonucu olduğunu fark ederseniz ; “Seni kızdıran şeyi söylemek ister misin?” e dönebilir yanıtlarınız. 

Ah bu duygular aslında yönetilmesi, kontrol edilmesi, ifade edilmesi o kadar kolay durumlar ki sadece biraz empati, biraz objektif olmak, biraz sakinlik, biraz düşünmek istiyor. Tek mesele bu.

Duygularınızı yönetebildiğiniz günler dilerim.