Her bir hayat hikayesi birbirine benziyor aslında ama derine indiğinizde bir hazine ile karşılaşıyorsunuz. Duygu ve anı hazinesi. Her biri farklı kapılar açıyor tek tek incelemeniz için. Şimdi yine gerçek bir hikaye anlatacağım; başkalarına benzeyen kadının hikayesi
Neden başkalarına benzeyen kadın diyorum çünkü her ne kadar kendime ait kurallarım sınırlarım var dese de, derinleştikçe hiç birinin kendisine ait olmadığını fark ediyoruz. Çocukken temel kişilik yapısını oluşturur zamanla çevreden tecrübelerimizden üstüne ekler yaparız. Ya da kırılma noktalarıyla kendimize farklı düşünce yapılarını tohum olarak ekeriz.
Yalnız bunlardan hangisi ya da hangileri “gerçek ben” içinde yer alıyor.  Ben sandığımız hangi düşünceler bizim.
Hikayemizden devam edelim;  geriye dönüp kendine baktığında ergenlik döneminde bile 40 yaşında bir kadının düşüncelerini almıştı. Çocukluğu kötü denemeyecek kadar iyi, iyi denemeyecek kadar dönemsel endişeler ve ahlaki normlar barındırıyordu. Yıllar geçti evlendi ama içinde hala yapamadıkları vardı (şimdiki aklıyla.) Düğünü, evliliği çocuk kararı bile eşinin istediği şekilde ilerledi. Ve işin can alıcı noktası bunlar yaşanırken hepsi onun için normal durumlardı. Defalarca çocuk aldırmak, sadece eşinin arkadaşları ile görüşmek, kendine ait bir alanının olması hatta evlilik kurumunun saçmalığı şeklinde inançları bile normaldi. Çünkü bu tarif tam da eşiydi.  Aynı lisedeyken annesinin ve babasının kişilik özellikleri ve düşüncelerini benimsediği gibi. Yani hiç kendisi değildi, kendisi olamadı. Bu bir aydınlanmaydı. Psikolojik destek saatlerindeki aydınlanmalar.
Şimdi gelelim nedenlerine; dilimden düşürmediğim bir şey var ya hani değersizlik hissi, işte yine temel sebebimiz o. Onaylanma ihtiyacı. Peki annesi babası tarafından örnek gösterilen,  ortalama bir sevgiye sahip birey neden onaylanma, takdir edilme ihtiyacı duyar?
Çünkü onu hep kendi istedikleri gibi olduğunda sevmişlerdir. Örnek göstermiş ya da takdir etmişlerdir.  Pekiştirdikleri durum sevgi değil başkalarına uyum sağlamanın kazançları. Haliyle bir çocuğu bu şekilde koşullandırdığınızda benzer sevgiyi almak için hep sizin istediğinize göre davranacak ve hayır demeyecektir. Kendine ait bir fikri oluşmayacaktır. Tıpkı bizim  gerçek hikayemizdeki gibi. Yetişkin de olsa ergen de olsa başkalarının fikirlerini kendi fikri sanacaktır.
“Kendimi başkaları ile sohbet etmek zorunda hissederken buldum.”
“Kendi fikrim sanıyordum.”
“Başkaları isteklerini diretirken, arsızlaşırken ben dile bile getirme ihtiyacı duymuyordum.”
İşte bu cümleler onun ağzından dökülenler. Sahi sizin düşünceleriniz kime ait?