Koronovirüs illeti çıktığı günden bu yana haliyle ben de evime çekildim. Uzaktan çalışıyorum, her gün bilgisayar başındayım. Kim ne söylemiş, yazmış çizmiş takip ediyorum. Arta kalan zaman diliminde kitaplara sarılıyorum. Yarım bırakıp tamamlayamadığım kitaplarımı okuyorum. Evde ortak karar aldık, televizyonu akşam haberlerinin yayınından yarım saat önce açıyoruz ki ülkemizde ve dünyada neler olup bitmiş öğreniyoruz. Kimler ne yazmış, çizmiş dedik ya meslektaşlarımın kaleme aldıkları makaleleri de okuyorum. Koronovirüs ile ilgi yaşananları bir gün tarih yazacak ve bizler de belgeselini ekran başında hep birlikte izleyeceğiz. Yazar meslektaşlarımdan bazıları var ki hekimliğe özellikle enfeksiyon hekimliğine soyunmuş gibiler. İnanın söylediklerine o kadar çok gülüyorum ki anlatamam.  İki kısım yazar vardır. Bir kısmı gerçeği bulmak ve gösterebilmek için mücadele verir. Gelişmeleri buna göre değerlendirir ve belgeleri bu maksatla didik didik eder. Bir kısım yazar da inandığı ya da inandırıldığı gerçeği ne pahasına olursa olsun ispatlamak için olayları kendi kalıbına sıkıştırarak yorumlar ve belgeleri ‘değişmesi imkansız’ tezini ispatlamak için karıştırır. Yıllar boyunca tarihi belgeleri didik didik ettiklerine şahitlik ettiğim pek çok tarihçi de tıpkı yazarlar gibi iki kısımdı. Gerçeği arayanlar ve kendi gerçeklerine dayanak arayan ‘kesin inançlılar.’ Kendini sorgulatmayan inanç yanlış inançtır. Derler ya ‘namazda gözü olmayanın ezanda kulağı olmaz.’ Aslında kimsenin tartışmaların şu ya da bu şekilde bitmesini istediği yok. Kimse gerçeği merak etmiyor. Herkesin derdi bu tartışmadan kendine pay çıkarabilmek ve kendi doğrularını pazarlayabilmek.