Her ülkenin kalkınma hikâyesinin arka planında, çoğu zaman dikkat çekmeyen ama etkisi derin olan bir dinamik vardır: mevzuat ve düzenleyici reformlar. Yasaların kalitesi, kurumların işleyişi ve bürokrasinin etkinliği bir ülkenin ekonomik büyüme kapasitesini, yatırım ortamını ve toplumsal refahını doğrudan belirler. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde bu reformlar, yalnızca hukuki düzenleme anlamına gelmez; aynı zamanda bir zihniyet değişimini, yönetişim kültürünün dönüşümünü ve piyasa ekonomisinin sağlıklı işlemesini sağlar.

1. Mevzuatın Ekonomik Yapıya Etkisi: Bürokrasi mi, Verimlilik mi?

Ekonomik sistemin işleyişinde mevzuatın kalitesi, yatırımcı güveninin en önemli belirleyicilerindendir. Gereğinden fazla, karmaşık ve sık değişen düzenlemeler ekonomik öngörülebilirliği zayıflatır. Yatırımcılar için belirsizlik, vergi oranlarından çok daha caydırıcı olabilir. Bu nedenle mevzuatın sadeleştirilmesi, dijitalleşme ile uyumlu hale getirilmesi ve kamu yönetimi içindeki bürokratik süreçlerin azaltılması, doğrudan büyümeye etki eden bir faktördür.

Bir diğer boyut ise düzenleyici tutarlılıktır. Türkiye’de zaman zaman aynı alanda birden fazla kurumun farklı düzenlemeler yapması, yatırım süreçlerinde çatışma yaratmaktadır. Bu nedenle “düzenleyici etki analizi” uygulamaları, yani çıkarılan her yeni yasanın ekonomik, sosyal ve çevresel etkilerinin önceden değerlendirilmesi, modern kamu yönetiminde zorunlu bir aşamaya dönüşmüştür. Avrupa Birliği ülkelerinde yıllardır uygulanan bu yaklaşım, politika kalitesini yükselttiği gibi düzenlemelerin toplum üzerindeki maliyetini de azaltır.

2. Düzenleyici Reformların Kurumsal Kapasiteyle İlişkisi

Bir mevzuat reformunun başarıya ulaşması, onu uygulayacak kurumların kapasitesine bağlıdır. İyi bir yasa, kötü uygulamayla değerini kaybedebilir. Bu noktada düzenleyici kurumların bağımsızlığı, uzman kadro yapısı ve hesap verebilirliği büyük önem taşır. Enerji, finans, telekomünikasyon gibi sektörlerde bağımsız düzenleyici otoritelerin etkinliği, piyasaların adil rekabet içinde işlemesini sağlar.

Ancak bağımsızlık, denetimsizlik anlamına gelmemelidir. Kurumlar hem siyasi etkiden uzak durmalı hem de kamu yararı ilkesiyle şeffaf biçimde hareket etmelidir. Türkiye’de son yıllarda yapılan düzenleyici reformlar, özellikle dijital hizmetlerin vergilendirilmesi, finansal teknolojilerin denetimi ve enerji piyasasının serbestleşmesi gibi alanlarda önemli ilerlemeler sağlamıştır. Fakat hâlâ mevzuatın “uygulama gücü” konusunda eksiklikler mevcuttur. Yasal değişiklikler hızla yapılırken, uygulayıcı kadroların eğitimi ve altyapı adaptasyonu kimi zaman geride kalmaktadır.

3. Dijital Çağda Yeni Bir Düzenleyici Paradigma

21.yüzyılda mevzuat reformları artık yalnızca hukuk diliyle değil, teknolojiyle iç içe düşünülmek zorundadır. Dijital dönüşüm; veri koruma, yapay zekâ etiği, siber güvenlik ve dijital ticaret gibi yeni alanlarda düzenleme ihtiyacını beraberinde getirmiştir. “RegTech” (Regulatory Technology) olarak bilinen düzenleyici teknolojiler, devletlerin hem gözetim hem de denetim kapasitesini artırmaktadır. Örneğin, finansal piyasalarda algoritmik denetim mekanizmaları sayesinde riskli işlemler anlık olarak tespit edilebilmektedir.

Bu dönüşüm, klasik mevzuat anlayışının ötesine geçilmesini gerektiriyor. Artık hukuk metinlerinin sadece yasama organında değil, yazılım mimarisinde de karşılığı olmalıdır. Dijital mevzuat altyapısı, yapay zekâ destekli yorumlama sistemleriyle birleştiğinde hem vatandaşın hem yatırımcının mevzuata erişimi kolaylaşır. Bu da düzenleyici şeffaflığı, katılımcılığı ve hesap verebilirliği güçlendirir.

4. Uluslararası Standartlara Uyum ve Küresel Rekabet

Düzenleyici reformlar yalnızca iç hukuk düzeniyle sınırlı değildir; aynı zamanda küresel rekabet gücünün bir parçasıdır. Avrupa Birliği’nin “Yeşil Mutabakat” ve “Dijital Pazar Yasası” gibi düzenlemeleri, Türk üreticileri ve ihracatçılarını da doğrudan etkilemektedir. Bu nedenle Türkiye’nin mevzuat altyapısının, uluslararası normlara ve sürdürülebilirlik ilkelerine uyumlu hale getirilmesi kritik bir stratejik gerekliliktir.

Bir ülkenin düzenleyici kalitesi, yatırım yapılabilirlik endekslerinde, kredi notlarında ve dış ticaret ilişkilerinde belirleyici hale gelmiştir. Dünya Bankası’nın “Hukukun Üstünlüğü” ve “Düzenleyici Kalite” göstergelerinde yükselmek, artık ekonomik performansın ayrılmaz bir parçasıdır. Bu bağlamda Türkiye’nin hem AB müktesebatına uyum sürecini hızlandırması hem de ulusal mevzuatı kendi kalkınma hedefleriyle bütünleştirmesi gerekmektedir.

5. Reformun Toplumsal Boyutu: Yalnızca Hukuk Değil, Güven Meselesi

Mevzuat reformları, toplumda adalet duygusunu pekiştirdiği ölçüde kalıcı olur. Vatandaşın devlete güveni, sadece ekonomik istikrardan değil, aynı zamanda hukukun öngörülebilirliğinden beslenir. Bu nedenle düzenleyici reformlar, katılımcı bir yaklaşımla hazırlanmalı; sivil toplum, akademi ve özel sektörle sürekli diyalog içinde yürütülmelidir. Bu kültür, reformları sadece “yasa değişikliği” olmaktan çıkarır, “kurumsal dönüşüm” haline getirir.

Sonuç: Reformların Sessiz Gücü

Mevzuat ve düzenleyici reformlar, bir ülkenin geleceğini şekillendiren sessiz ama derin güce sahiptir. Bu güç; piyasaların istikrarını, yatırımların güvenliğini ve toplumun refahını belirler. Türkiye’nin kalkınma hedeflerine ulaşması, yalnızca ekonomik teşviklerle değil, güçlü ve tutarlı bir düzenleyici çerçevenin inşasıyla mümkündür. Her reform adımı, yalnızca bugünün değil, gelecek kuşakların kurumsal mirasını da belirleyecektir.

ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar
[email protected]