Geçenlerde bir arkadaşımı ofisinde ziyaret ettim. Benden hemen önce üç hanım arkadaşı da geçerken uğrayalım demişler. Hemcinslerimle kısa bir tanışma faslının (ki nereden baksanız bir saati bulmuştur)    arkasından rutin günlük meselelere geçti konuşma.  Ben sebebi ziyaretim hakkında daha tek kelime edememişken içlerinden birinin çocuğunun kız arkadaşının sağ bacağındaki lekeyle, kendisinin sol bacağındaki lekenin aynı olduğunu bile öğrendim. Bana bir gülme gelmesin mi ama öyle böyle değil, kendimi alamıyorum.  Tabi kadın bunu kutsal bir durum gibi ifade ediyor, arada büyük büyük annelerinin de doğum lekelerinin geçmişlerinden bahsediyor. Doğal olarak yeni tanıştıkları bu kadının anlattıkları “çok özel” konulara kahkahalarla karşılık vermesinden pek de hoşlanmışa benzemiyorlardı. Ben karşımda beliren yüz ifadeleri karşısında daha da iştahlı gülmeye başlayınca içlerinden biri lavaboya kalktı. Arkadaşım beni tanıdığı için içten içe gülüyor ama iş yaptığı kadınlardan birinin de aralarında olması dolayısıyla pek de renk vermek istemiyor. Onun o halini gördükçe gülüşlerimde biraz kekremsi bir hava yayılmaya başladı. Belli ki yaş olarak ve üç çocuk büyütmenin de vermiş olduğu kıdemle içlerinden biri, “Özge Hanım, maşallah pek güldünüz ama biz komik bir şey bulamadık” deyince yine başladı mı bende bir gülme. Hayır, oradan uzaklaşmak da istiyorum, bir taraftan kalıp tüm haftanın stresini atmakta.  Biraz sonra bir tanesi de;  “Aman çok güldünüz, başınıza bir şey gelmesin” demez mi?
Durdum.
Şaşırdım!
Bu zamanda hala böyle düşünenlerin olduğunu, böyle genç bir kadının dudaklarından inançlı bir şekilde duyduğuma şaşırdım, garipsedim. Bir dinginlik geldi üstüme. İçimden acaba dediğinden mi etkilendim yoksa bu batıl inanca olan kızgınlığım mı bir anda susturdu beni diye düşündüm.  Sonra duygularımı tarttım. Böyle bir batılın, dış yüzeyi bu kadar parlatılmış, üstüne renkler saçılmış, gözlerine eda takınmış 21.yy kadınından çıkması susturmuştu beni, evet evet tamamen şaşkınlıktı benimki.
“Neden böyle bir cümle kurdunuz? Merakımı bağışlayın ama sahiden bu söylediğinize inanıp, siz güldüğünüz zaman, kahkahaların ardından gelecek kötü bir durumun kaygısını, henüz başınıza gelmeden, gelmiş gibi mi yaşıyorsunuz? Böyle bir beklenti ya da kötü durum provası sizi normal hayattan uzaklaştıracaktır. Üzüldüm doğrusu, neşeme gölge düşürdünüz ama o bu sözlerinizin manasına değil, inandıklarınız doğrultusunda içinizde büyüyen bu korkunun size vereceği zararı düşününce üzüldüm.”
Sessizlik…
Arkadaşım durumu toparlamak istiyor, hafif bir el işaretiyle susturuyorum.
“Şimdi durumu komik bulmayan güzel kadın benim açımdan değerlendirin durumu…
Ziyaretime geç kaldım telaşıyla geliyorum, yeni insanlarla tanışıyorum, o insanların neredeyse tüm akrabalarını öğreniyorum, bacakları hakkında fikrim var ve konuşacağım konunun yarısını doğum lekeleriyle örtüp, geri kalan yarısını da geç kalacağım için bir sonraki buluşmamıza erteliyorum. Siz olsanız benim yerimde gülmez miydiniz?”
Yapmayın, yeri gelince en amansız zamanda bile neşeyi yakalayın, israf etmeyin. Ucundan da olsa tutun, bırakmayın. Eğer dürüst olmasaydım, incinmek neşeyi inkârla başlayacaktı benim için.
Kahkahaların şiddetinden kapı zilini duymayan kadınların arasından yavaşça arkadaşıma veda ederek ayrıldım.