Antalya Emniyeti’nin çalışmalarını takdirle izliyor ve kamuoyuna da bunları aktarmaya çalışıyoruz..
Ancak, bugün biraz “özel” bir konuya girip, artık bu soruna da bir çözüm getirmelerini isteyeceğim..
...
Antalya’da “trafik kuralları” Türkiye’nin diğer yerlerinden farklı mı, öncelikle bununun cevabını merak ediyorum..
Olanlara bakacak olursak..
Ya gerçekten “farklı” uygulanıyor ya da trafik yetkilileri ile görevlileri (hatta fahri trafik müfettişleri)“kafalarına göre” bir şeyler icat ediyorlar..
Örneğin..
Ankara, İstanbul gibi Büyükşehir’lerin hangisine giderseniz gidin, “sağa” dönüşlerde “kırmızı” bile yanıyor olsa, müsaitse “dönmeniz” istenir..
Böylece, arkada biriken araçların yoğunluğunun azaltılması ve “yeşil” yandığında kavşaklardan daha çok aracın geçmesi hedeflenir..
Dönmezseniz, akışı tıkadığınız için cezayı yersiniz..
Ancak..
Antalya’da “müsait” bile olsa, kırmızıda sağa dönüş yaparsanız, trafik memuru hemen önünüzü keser veya bazı yerlerde kameralar tespit eder ve “kırmızıda nasıl geçersin” diye ceza yersiniz..
Tezatı görebiliyor musunuz?
İlgililere diğer Büyükşehir’lerdeki durumu anlatarak “normal olanı” yaptığınızı anlatmaya çalışırsınız, ama nafile..
“Kural veya emir böyle” denir..

Bir başka sorun daha var..
Özel bir sorun..
Neredeyse her “müdür”e bu konuyu anlatıyoruz..
Ama, bugüne kadar değişen bir şey olmadı ve “sorun” aynen devam ediyor..
Sorun dediğimiz de şu:
Devletin “basın plakası” için tanıdığı hak nedir?
“Yaya ve araç trafiğine engel olmadığı sürece, her yere park edebilme” hakkı..
Bu “her yer” ifadesinin içinde, “park etmenin yasak olduğu yerler” de vardır..
İlgili kişilere bu anlatılıyor, ama nafile..
Trafik memurları yine “bildiğini” okuyor..
“Ne yapalım, emir böyle” deyip basıyor cezayı..

Eminim, bir çok gazeteci arkadaşım da “aynı dert”ten muzdarip..
Bizler, tıpkı polisler gibi “büyük bir kamu görevi” yapıyoruz..
Ve saate karşı inanılmaz bir yarış içindeyiz..
Biliyorsunuz, Antalya “otopark” konusunda çok fakir bir kent..
Belediyeler de bu konuda yeterince görevlerini yapmıyorlar..
Onları da her fırsatta sıkıştırıyoruz, sıkıştırmaya da devam edeceğiz..
Ancak, böylesine otoparksız bir kentte, saatle yarışan bir gazeteci olarak görev yaparken “otopark” aramamız, “haber”i kaçırmamız demektir..
Yani..
Ha siz bir “suçlu”yu kaçırmışsınız, ha biz “haber”i, hiç farkı yok..
Polisin bu durumu anlaması gerek..

Bir konu daha var ki, olacak şey değil..
Cadde veya sokaklarda bir dükkan ya da mağaza alan, önündeki kaldırımı da yolu da “satın almış” gibi davranıyor..
Kaldırıma eşyalarını, önündeki caddeye de kasa, sandalye veya bidonlarını koyup araçların park etmesini engelliyor..
“Burası devletin yeri” diye diklenen olursa da kavga çıkartıyor..
Kaldırım belediyelerin işi, ama cadde polisin işi..
Caddeler dükkan sahiplerine mi ait yoksa kamuya mı?
Bunu çözecek olan polislerdir..

Antalya’da en sık yaşadığımız, bizimle birlikte yaşayanların da olduğu bu üç konuda, Antalya Emniyeti’nin “akılcı” uygulamalarına ihtiyaç var..
Özellikle araç sayıları bir kentte her yıl 25-40 bin arasında artıyorsa..
Şu sözünü ettiğim konular daha da bir önem kazanıyor..
Sanırım “sorun”u anlatabildim..
Şimdi Emniyet’ten hem anlayış, hem “gereğini” bekliyorum..
Birbirimize “destek” olmak zorundayız..