Bazılarımız kıyamet gününe kadar yaşayacağını sanarak yaşıyor.
Üstelik bardağın hep boş tarafını görmeyi hayatının bir parçası haline getirerek.
İnsanları eleştirmek, varsa onların kusurlarını ortaya çıkarmak nerdeyse yaşamının vazgeçilmezi olmuş.
Oysa yaşamımızda mutlu olmamız için çok neden vardır.
Tabii ki bunun için kalbimizden ego gibi, kıskançlık gibi, yalan gibi, iftira gibi insanın yaradılış fıtratına uymayan duyguları tamamen çıkarmamız gerekiyor.
En önemlisi de ‘mış’ gibi davranmamamız, arkadaşmışız gibi, dostmuşuz gibi, seviyormuşuz gibi davranmamalı ve ‘mışlı’ yaşamı hayatının bir parçası getirenlerden uzak kalmalıyız.
Sevgiyi içinde bulunduran, duygularda kendimizi ve yanımızdaki insanları hayata küstürmemek için kalbimizi dinlemeliyiz.
Umutlarımızı ve başkalarının umutlarını heveslere kurban etmememiz lâzım.
Aldığımız nefesten, uçsuz bucaksız denizlerin mavisinden, tabiatın yeşilliklerinden, çiçeklerin kokusundan, ağaçların meyve vermesinden, güneşin parıltısından, yıldızların ruhumuza iyi gelişinden içimize ışık saçmasından mutlu olabilmeliyiz.
Ne kendimizi ne de başkalarını mutsuz etmemek için varsa eğer kalbimizdeki karanlık noktaları yok etmeliyiz.
Mutluluk insanın kendisini sevmesiyle başlıyor. Kendisini seven, insanları da sever.
Pozitif bakmak, kendimize yapılanları ders gibi algılayıp, başkalarına yapmamak da mutluluğun adımlarıdır.
Hayat mutsuz olacak kadar uzun değil.
Önce kendimizi sonra etrafımızdaki insanları mutlu etmek kalbimizden gözlerimize yansır.
Ayrıntılarda boğulmamak için pozitif bakmanın mutluluğun anahtarı olduğunu unutmayalım.
Gönlünüz dostluk ve spor dolsun.