İlhan Şeşen yıllar önce çok güzel bir albüm yapmış ve adını “Neler oluyor bize” koymuştu.
Bugün sosyal medyada rastladığım bir yazı dikkatimi çekti:
Ev - Residence oldu…
Komşu - Site sakini…
Kırk yıllık kahve - Starbucks…
Sohbetler - Cep telefonu…
Aşklar - Tek gecelik oldu…
Sanatçı - Adı ünlü…
Yeşiller- Beton…
Çocuklar - Gelin…
Kadınlar- Ceset…
İnsanlık- Talan oldu.
“Sahi bize ne oldu’’ diye soruyordu. Kaybettiğimiz değerleri gözden geçirmek istedim bu yazımda. Çocukluğumda babam memur olduğu için Antalya dışında bir şehirde yaşıyor ama yaz tatillerinde Yüksekalan Mahallesi’nde oturan anneannemin evinde kalıyordum. Yalnız bir kadındı anneannem. Çocuklarına düşkün olduğu kadar torunları onun için daha bir değerliydi… Kıymetliydi… Özellikle de ben…
Ben, iki buçuk kilo doğmuş bir bebek olduğum için üzerimde emeği büyük olduğundan rahmetli babacığım anneannemin adını vermiş bana. Kendi adı olan tek torun olarak anneanne keyfini sürdüğümü açıkça belirtmeliyim…
Yüksekalan Mahallesi’nin iki katlı bahçeli, tanınmış-yerlisinin torunu olmak da ayrı bir güzel doğrusu. Ailemin ilk evladı, kıymetlisi olarak, belki de bana olan sevgilerini benim sevdiğim şeyleri gerçekleştirmeye çalışarak mutlu ediyorlardı. Öyle güzel komşuluk vardı ki, geldiğimi duyan komşular hoş geldin demeye gelirler, kimi çocukları kimi torunlarıyla oynamamız ve iyi vakit geçirmemiz için çaba harcarlardı.
İnanır mısınız; anneannemin o zamanki komşularından bir aile ile çok samimi olduğumuz için, küçüklüğümden evin babasına Mustafa dayı, evin hanımına Fatma yenge der ve ilkokulu bitirinceye kadar o aileyi gerçekten akrabam zannederdim. Hatta ilkokulda öğretmenimiz akrabalık ilişkilerini öğretirken o aileyi de akraba tablosuna işlemiştim…
Huzurlu bir yuvanın ferdiydim. Rahmetli babacığım akşam olunca ”Açın çocuğum ajansı izleyeyim” derdi. Kardeşim ya da ben televizyona kim yakınsa o açardı. Onun deyimiyle “Akşam ajansları” artık izlememeye çalışıyorum. Haberler içimi acıtıyor: Sabah kahvaltısı için eşini uyandırıyor diye bir baba hem eşini hem de küçücük bebeğini kaynar su ile haşlıyor. Bir diğer kanalda kendi öz kızına göz koymuş, taciz etmiş ve kızından 2 yaşında kızı olan bir baba yakalanmış görüntüleri ile haberi yayınlanıyor… Ne olup bittiğini anladığımda kanalı değiştiriyor, biraz aptallaşmış bir halde, öbür kanalda düzgün bir haber alma umuduyla kulak kesiliyorum…
Günümüz değerlerinde bizleri böylesine soyutlaştıran nedir? Güzel olan şeyleri neden kaybettik?
Çocukların sokakta oynamaları… Vefalı komşuları… İçi huzur dolu evleri… Yaraya merhem olan o eski insanları…
Sahi nerede o güzellikler, nerede o iyi insanlar?