90’lı yıllarda DYP Bursa milletvekili Cavit Çağlar, zamanın Başbakanı Mesut Yılmaz’a, “YAVŞAK” demişti..
Kelime anlamı “BİT YAVRUSU” demek olan bu “yavşak” sözcüğü insanlar arasında genellikle bir “hakaret” ifadesi olarak kullanılır..
Partisi ne olursa olsun, bu ülkenin Başbakan’ına bir milletvekilinin söylediği o sözü doğru bulmamış ve “siyaset üslubu”yla ilgili bir yazı yazmıştım..
Milletin vekillerinin konuşma ve davranışlarıyla “örnek” olması gerektiğini anlatan yazımı şu cümlelerle bitirmiştim:
“Yok birbirinizden farkınız..
Çünkü, hepiniz yavşaksınız..”
Biraz ağır olmuştu, ama çoğu siyasetçi “ağzına sağlık” deme gereği hissetmişti o zamanlar..

Oldum olası, siyasette seviyenin bozulmasını hazmedemeyenlerden biriyim..
Siyasetçiler arasında ne zaman seviyesiz bir atışma ya da kapışma görsem gerilirim..
Ve anında tepkimi de ortaya koyarım..
Özellikle Kemal Kılıçdaroğlu CHP’ye genel başkan olduktan sonra iyice bozulan seviye, CHP’li iki-üç milletvekilinin daha da seviyesizleşmesiyle adeta tavan yaptı..
Bu milletvekillerinden biri Muharrem İnce, diğeri de CHP Genel Başkan Yardımcısı Adnan Keskin..

Kısa bir süre önce AK Partili Menderes Türel, “İzmir’e Büyükşehir adayı olacakmışsınız, doğru mu” şeklindeki bir soruya, “İzmir adaylığı için şeref duyarım, ancak başka görevim var” demişti..
Adnan Keskin ilk fırsatta buna –güya isim vermeden- “seviyesiz” bir cevap verdi..
Keskin; geçtiğimiz gün Ege Karadenizliler Vakfı’nın düzenlediği “Yerel yönetimlerde hayaller ve gerçekler” konulu panelin açılışında yaptığı konuşmasında, “Birisi, İzmir’den Büyükşehir Belediye Başkan adayı gösterilmesini şeref sayacağını söylemiştir.. Siz gidin, şerefinizi kaybettiğiniz yerde arayın” dedi..
Bir eleştiri olsaydı, Türel buna cevap verir miydi bilmiyorum..
Ama, işin içine “şeref” sözcüğü girince, insanın kendisini tutması zordur.
Türel de Keskin’e (siyasetçilere ders olacak) şu karşılığı verdi:
“Siyasiler seçim kaybettiklerinde şerefini kaybetmiş olsaydı, Adnan Keskin herhalde şerefsiz olurdu..
Çünkü ben, siyasi hayatımda bir kez seçim kaybettim, onu da alnım ak ve şerefimle kaybettim, Adnan Keskin ise birçok kez seçim kaybetti..”

Adnan Keskin’in Türel’e yönelik söylediği sözlerine göre..
Demek ki, seçim kaybeden her siyasetçi şerefini de kaybediyor..
Basit bir “Aristo mantığı” ile büyük resme bakacak olursak..
Türkiye’de siyasetçilerin, başkanların ve milletvekillerinin yüzde 90’ından fazlası “şerefsiz” oluyor..
Buna kendisi de dahil..
Bu durumda şu soruyu soramadan geçemiyorsunuz:
“Şu anda ülkeyi yöneten vekil ve belediye başkanları ile siyasi partilerin yöneticileri şerefsiz şerefli mi, yoksa şerefli şerefsiz mi?”
Keskin’in sözlerine bakarak, artık buna siz karar vereceksiniz..

Yıllardır dillerden düşmeyen bir söz var..
“N’olacak bu memleketin hali” deriz hep..
“Bu memlekette ne zaman huzur, güven ve refah ortamı olacak” diye sorarız birbirimize..
Cevabını da bir türlü bulamayız..
“Seviyesiz” siyasetçilerden “seviyeli” bir yönetim beklemek kadar saçma bir şey olabilir mi?
Ama..
Bunun kabahati biraz da biz halkta..
“Toplumlar layık oldukları şekilde yönetilir”ler..
Takım tutar gibi parti tutup, “seviyesiz”leri seçerseniz, sonuçlarına da katlanmak zorunda kalırsınız..

Alın size bir “seviyesizlik örneği” daha..
Antalya’da hamile eşine şiddet uygulayan ve çocuğunun düşmesine neden olan birini seçip TBMM’ye gönderen CHP’li kadınlar, mahalle mahalle gezip kadınları “şiddet” konusunda uyarıyor..
Bu kadar “yüzsüzlük” olur mu?
Olur..
Takım gibi parti tutarsanız, yüzsüzler de şerefsizler de siyasi arenada fink atar..
Siz de “dizi seyreder” gibi, sadece seyredersiniz..

İşin garip yanı ne biliyor musunuz?
Dikkat edin..
Siyasette “seviye” düştükçe siyasete ilgi gösterenler de artıyor..
Niye acaba?