Ankara’da patlayan bomba hepimizin yüreğini yaktı.
37 canımızı kaybettik.
Bu hazin olay sonrası hep bir ağızdan terörü lanetleyeceğimize yine birbirimizi suçladık.
Deyim yerindeyse iktidar ve muhalefet yanlılarının meydan savaşı yaşandı.
Kan üzerinden nemalanmak isteyen birileri devleti aciz duruma düşürmek için olmadık yollara başvurdu, başvuruyor. Neredeyse kendileri yaptı diyecek kadar gözü dönmüş bu kişilerin.
Evet, elbette ortada bir zafiyet var. Sorumluların bulunması için gerekli adımlar atılmalı. Ancak bu doğal istekte bulunmak için belden aşağı vurmaya, kışkırtıcı beyanlarda bulunmaya gerek yok.
Terör hiç ummadığınız bir anda ortaya çıkar. Bunun dünyada örnekleri çok. Amerika’nın göbeğinde İkiz Kuleleri yerle bir eden de, Fransa’nın başkenti Paris’te insanları katleden de terör saldırısıydı. Ortadoğu’da ise örnekleri saymakla bitmez. Yani demem o ki bazen bütün imkanları seferber etmenize rağmen terörün önüne geçemeyebiliyorsunuz.
Bunu söyledim diye kimse sorumlulardan hesap sorulmasın anlamı çıkarmasın. Yukarıda da belirttiğim gibi, mutlaka ama mutlaka birilerinin hesap vermesi gerekir.
Gelelim iktidara yakın çevrelere;
Maalesef onlar da olmadık suçlamalarda bulunuyor.
Hemen muhalefet yanlılarını hedefe koydular.
Eylemi gerçekleştiren kişiyi, rakip olarak gördükleri kurum ve kuruluşlara yakın göstermeye çalıştılar. Sosyal medyada araştırmadan, soruşturmadan suçlamalarda bulundular.
O gazetede çalışmış, o partinin avukatları savunmuş, şu kişilerle yakınmış türünde suçlamalar yönelttiler. Arkadaş, o gazetede çalışması o gazetenin terörü savunduğu anlamına gelmez. Yine bir avukat tarafından savunulması ne o avukatı ne de bağı olduğu partiyi suçlu durumuna düşürür. Yok, bunlar suçlu diyorsanız, o halde zanlının tutuksuz yargılanmasına hükmeden mahkemeyi nereye koyacağız.
Kısacası, birbirimizi acımasızca eleştirip ideolojik davranmayı bırakalım. Bu olayların bir daha yaşanmaması için ne yapılabilir, onun üzerine kafa yoralım.