Türkiye’nin çelik ürünleri ihracatında yılın ilk yarısında yaşanan artış hem sektör temsilcileri hem de ekonomi çevrelerinde dikkatle izleniyor. Türkiye Çelik Üreticileri Derneği’nin (TÇÜD) açıkladığı güncel veriler, miktarda yüzde 18,6’lık artışla 7,7 milyon ton, değer bazında ise yüzde 8,8’lik artışla 5,2 milyar dolara ulaşan bir ihracat performansını ortaya koyuyor. Ancak bu tabloyu yalnızca “rakam” olarak okumak eksik olur. Bu gelişmeler, küresel ticaret dengeleri, enerji maliyetleri, AB’nin yeşil dönüşüm politikaları ve Türkiye’nin dahilde işleme rejimi (DİR) gibi unsurların etkisiyle şekilleniyor ve sektörün geleceğine dair ipuçları taşıyor.
İhracatta artış, üretimde düşüş: Görünürdeki çelişki ne anlatıyor?
Yılın ilk yarısında çelik ihracatının güçlü artışı dikkat çekici olsa da aynı dönemde ham çelik üretiminde yüzde 1,7 oranında düşüş yaşanması sektörün zorluklarını gözler önüne seriyor. Haziran ayında da üretim, geçen yılın aynı ayına göre yüzde 3,5 düşüşle 2,9 milyon ton oldu. Bu tablo, bir yandan küresel rekabet ve ithalat baskısı, diğer yandan yüksek enerji maliyetleri gibi içsel zorlukların üretim üzerinde baskı yarattığını gösteriyor.
Buna karşılık, ihracat rakamlarının artması, üretimden ziyade daha çok stok yönetimi, mevcut siparişlerin hızlı sevki ve bazı ürünlerde fiyat avantajı sayesinde gerçekleşmiş olabilir. Ayrıca küresel çelik fiyatlarının yılın başında nispeten yüksek seyretmesi de ihracat gelirlerini desteklemiş görünüyor. Ancak dikkat edilmesi gereken nokta şu: Sürdürülebilir bir ihracat artışı, mutlaka üretim artışıyla desteklenmeli; aksi takdirde mevcut potansiyelin sınırlarına çabuk ulaşılır.
İthalattaki keskin yükseliş ve ithalat-ihracat dengesi
Çelik ürünleri ithalatında haziran ayında görülen yüzde 52,4’lük artış ve yılın ilk yarısında da yüzde 12,6’lık artış, sektör açısından uyarı niteliğinde. Haziranda 1,8 milyon ton ithalat yapılırken, değer yönünden de 1,2 milyar dolar harcandı.
Bu artış, Türkiye’de inşaat ve sanayi gibi çelik talebinin yüksek olduğu sektörlerin ihtiyaçlarını ithalat yoluyla karşılamak zorunda kalmasının bir göstergesi olabilir. Dahilde işleme rejimi (DİR) kapsamında yapılan ithalatlar, kimi zaman yerli üretimi zorlarken ihracata dolaylı destek de sağlayabiliyor. Ancak TÇÜD Genel Sekreteri Veysel Yayan’ın da altını çizdiği gibi, mevcut uygulamanın sektörün uzun vadeli çıkarlarını zedelemesi riski bulunuyor. DİR’in güncellenmesi ve yerli üreticiyi koruyacak şekilde dengelenmesi, uzun vadede cari açıkla mücadele ve istihdam açısından da önemli.
Olumlu gelişme olarak, ihracatın ithalatı karşılama oranının geçen yılın aynı döneminde yüzde 73,5’ten bu yıl yüzde 80,2’ye yükselmesi sayılabilir. Bu oran, Türkiye’nin net ihracat dengesine katkı açısından olumlu; ancak ithalat tarafındaki güçlü artış devam ederse bu kazanım eriyebilir.
AB’nin Temiz Sanayi Anlaşması ve yeşil dönüşüm baskısı
Avrupa Birliği’nin uygulamaya koyduğu Temiz Sanayi Anlaşması, çelik sektörü gibi enerji yoğun ve karbon salımı yüksek alanlarda önemli bir dönüşüm sürecini başlatıyor. AB Komisyonu’nun karbon salımını düşürmek ve enerji fiyatlarını dengelemek için hazırladığı destek paketleri, Türkiye gibi AB’ye yoğun ihracat yapan ülkeler için hem fırsat hem de risk barındırıyor.
Türk çelik sektörünün rekabet gücünü koruyabilmesi için enerji verimliliği, düşük karbonlu üretim ve yenilenebilir enerji yatırımlarını hızlandırması şart. Türkiye’de üreticilerin büyük bölümü hâlâ fosil yakıt ağırlıklı üretim yapıyor. AB pazarına yapılan ihracatta, karbon ayak izi üzerinden uygulanacak vergiler ve ek maliyetler gündeme geldiğinde, bu durum fiyat avantajını azaltabilir. Dolayısıyla ihracattaki artışın sürdürülebilirliği, yeşil dönüşüm yatırımlarına bağlı olacak.
İç tüketimde durağan seyir: Talep neden sınırlı?
Yılın ilk yarısında nihai mamul tüketimi yüzde 2,6 azalarak 18,6 milyon tona geriledi. Haziran ayında ise yıllık bazda yüzde 8,8’lik artış dikkat çekti. Bu dalgalanma, özellikle inşaat, otomotiv ve beyaz eşya gibi sektörlerdeki dönemsel hareketliliği yansıtıyor. Türkiye’de inşaat sektörünün bir süredir yavaş seyretmesi ve büyük projelerdeki durağanlık, iç talebi sınırlıyor.
Ancak haziran ayında görülen artış, yılın ikinci yarısında özellikle konut ve altyapı yatırımlarına yönelik iyimser bir beklentiyi işaret edebilir. Ekonomik büyümenin tekrar ivme kazanması, çelik tüketimini de yukarı çekebilir. Yine de yüksek finansman maliyetleri, krediye erişim zorlukları ve küresel piyasalardaki belirsizlikler iç talebi baskılamaya devam ediyor.
Sektörün geleceği için kritik adımlar
Türkiye’nin çelik sektörü, küresel ticarette güçlü oyunculardan biri olmayı sürdürüyor. Ancak üretimdeki düşüş, ithalattaki artış ve yeşil dönüşüm baskısı gibi unsurlar, sektörün kırılganlıklarını da ortaya koyuyor. Bu süreçte:
Enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji yatırımlarının hızlandırılması,
DİR uygulamasının yeniden yapılandırılarak yerli üreticiyi koruyacak hale getirilmesi,
Katma değeri yüksek ürün ihracatına odaklanılması,
AB’nin yeşil mutabakatı ve karbon vergileri gibi yeni düzenlemelere hazırlık yapılması
Hayati önem taşıyor.
Sonuç: Rakamların ötesini okumak
Çelik sektörü, Türkiye ekonomisi için sadece ihracat değil, sanayi, istihdam ve katma değer açısından da stratejik öneme sahip. İhracattaki artış umut verici; ancak sürdürülebilirliği, küresel dönüşüme ayak uydurmak ve ithalat dengesini sağlamakla mümkün. Türkiye’nin çelik sektörü, bugünün sorunlarını aşarken geleceğin düşük karbonlu, yüksek teknolojiye dayalı sanayisini de inşa etmek zorunda. Bu dönüşüm başarıldığında, sadece rakamlarda değil; ekonominin yapısında da kalıcı bir güçlenme sağlanabilir.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar
[email protected]