Kader nedir diye sorsalar ve günaha girmeyeceğimi bilsem, hiç duraksamadan, “Maliye Nazırı Cavid Bey’dir” diye cevaplamak isterim. Ama bu nasıl bir “kaderdir” böyle Allah aşkına? Siyaset yapmak için yaratılmamışsınız, ama siyasetin en canlı, en kanlı ve en ateşli döneminde tam ortasına düşüyorsunuz. İttihatçı değilsiniz, ama İttihat-Terakki Hükümeti’nin en güçlü isimlerinden birisi durumuna geliyorsunuz. Hiç ilginiz yok, dahliniz yok, haberiniz bile yok, “Mustafa Kemal Paşa’ya suikast” davasına adınız karışıyor ve hiçbir maddi delil olmadığı halde idam ediliyorsunuz! Şimdi tekrar soralım; kader bu değilse nedir? Kendi kuşağının en iyi yetişmiş, uluslar arası alanda çalışmalar yapabilen bir devlet adamıydı, tek “suçu” tarihin bu çok sıkışık diliminde haritanın bu yakasında doğmuş olmasıydı.

CHP’nin Cavit Bey’i

20. asırdaki Cavid Beylerin kaderi budur, çok kısa bir özet yapmış bulunuyorum. Peki 21. asırlardaki “Cavit Beylerin” hali, ahvali nicedir, şimdi buna bakalım. Ve işte size bir örnek, CHP Antalya eski il başkanı Avukat Cavit Bey. Aktif bir siyasi hikayesi yok, devrimci bir gelenekten gelmiyor ve böyle bir iddiası da yok. Olabilir, her CHP’linin böyle bir hikayesi olması gerekmiyor, hatta son yıllarda olmaması daha makbul. Ama parti siyasetinde de bedel ödediğine, zahmet çektiğine dair bir kayıt yok hafızamda. Suya-sabuna dokunmayan dikkatli bir üslup, soğuk bir vücut dili ve avukat olmanın verdiği bazı avantajları gole çevirme becerisi, hepsi bu kadar.

Fikri var mı?

20. asırda idam edilen Cavid Beylerin, değil Türkiye meselelerine, dünya meselelerine dair kafa yormuşluğu, fikir beyan etmişliği vak’adır. Ama 21. Yüzyıldaki Cavit Beylerin, örneğin Antalya CHP eski il başkanı Cavit Bey’in, Türkiye’nin kadim meselelerine, örneğin Kürt meselesi, Alevilik, siyaset sosyolojisi gibi alanlara kafa yorduğuna dair bir emareyle hiç karşılaşmıyoruz. Örneğin facebook hesabını tarıyorum, kendisine dair hiçbir fikir beyan etmemiş. Sanki birileri böylesine ciddi ve “yakıcı” meselelere girmemesi konusunda çok sıkı tembihatta bulunmuş ve o da bu tembihatı harfiyen uyguluyor, görünen budur. Ve elbette doğrusunu yapıyor, zira 21. asırlarda siyasette bir makam elde etmek için en kolay yol bu; hiçbir konuda fikrin olmayacak!

Parti tabanını yanılttı

“CHP eski il başkanı” diyorum, ama toplam görev süresi yaklaşık beş ay! Beş ay önce yapılan kongrede parti tabanına; “partimi seçimlerde ortada bırakmayacağım, milletvekili adayı olmayacağım” diye seslenmiş, gittiği her yerde bu soruyu hep böyle cevaplamış, ama verdiği sözü beş ay içinde unutuvermiş. Bu davranış elbette beni hiç şaşırtmıyor, çünkü eski il başkanı Cavit Bey, nihayetinde bir 21. asır taşra siyasetçisidir ve siyasetin “lafazanlık”, “yalan”, “çok laf, ama boş laf” olduğuna inanmaktadır. Muhtemeldir ki, 20. asırlardaki Cavid Beylerden de bi-haberdir. Muhtemeldir ki siyasetin ateşten bir demiri tutarak yapılan bir iş, bir yaşam biçimi, bir tercih olduğundan da bi-haberdir! Bir an evvel bir oldu-bittiyle vekil olma derdindedir, hepsi bu kadardır ve pek yazıktır!

“Rahmetlinin hastalığı”

Tam bitiriyordum ki aklıma geldi, CHP’nin yeni il başkanı Semih Esen adlı bir beyefendi imiş. Ben tam yirmi sene o mahallede aralıksız top oynadım, ama bu ismi hiç duymadım. Partinin (ve belki de siyasetin) hiçbir kolunda, komisyonunda, biriminde görev yapmamış bir adam, üç gün içinde yüz yıllık bir partinin il başkanı oluyor, şaşırmamak ve CHP’nin haline üzülmemek elde değil. Eskiler böyle acıklı durumlar için, “rahmetlinin hastalığından” derlerdi. Ve Mustafa Kemal Paşamızın savaş meydanlarında kurduğu bu büyük siyasi hareket, 21. asırlarda, kelimenin tam anlamıyla, rahmetlinin hastalığına tutulmuş haldedir, ilanen duyurulur.