AKAYDIN’IN DAVA ETTİĞİ YAZI-1 10 Aralık 2013


Saldık çayıra mevlam kayıra.. (27 Eylül 2010)

Adam bir “Bira Festivali” düzenledi..
Akaydın’ı bin pişman etmek için STK’lar ve siyasiler ellerinden geleni yapmaya başladı..
Neymiş efendim?
- Oktoberfest’in kültürümüzle ilgisi yokmuşmuş..
- Bira Festivali’nin Türkiye’de ne işi varmışmış.
- Akaydın örf ve adetlerimizi hiçe saymışmış..
- Festival düzenleyeceğine istihdam yaratsınmışmış..
- Vesaire.. Vesaire..

Haydi bunları “yerli”miz diyor..
İyi de, “yabancı”lara ne oluyor kuzum?
Bunlar hepten kafayı yemiş..
Tutmuşlar, “Başkan bira festivalini örnek alacağına, dünyanın birçok yerinde kutlanan Saint Martin (fakirlerle dayanışma) festivalini örnek alsın” diyorlar..
Yetinmiyorlar..
“Oktoberfest’in Türkiye’de işi ne” diye soruyorlar..
Belli ki..
Antalya’nın Büyükşehir Belediye Başkanı koskocaman(!) Prof. Dr. Mustafa Akaydın’ı hiç tanımıyorlar..

Rektörken, rektörlüğünü yaptığı üniversitede taş üzerine taş koymayan biri, başkan olunca, başkanlık yaptığı kente ne verebilir ki?
Seçildiği günden beri..
Adına, nereden geldiğine, ne için düzenlendiğine bakmıyor..
Neredeyse her hafta farklı bir “Festival”le çıkıyor ortaya..
“Antalya eğlensin” istiyor..
Eğlensin ki.
Başka bir şey düşünmesin..
Düşünmeye fırsat bulurlarsa, kendisinin “gerçek yüzünü” göreceklerinden korkuyor..
Bu nedenle de..
Gelsin şenlikler, gitsin festivaller..

BBP İl Başkanı Rasim Küçük’e kızdım biraz..
“Geçtiğimiz yıl da aynı ahlaksızlığı yaparak milletin kutsal ve manevi değerlerine hakaret edercesine Avrupa'nın ahlâksızlığını Antalya'ya getirmişti..
Turizm şehri diye her türlü rezilliği gençlere eğlenceymiş gibi gösteren bu zihniyeti esefle kınıyorum..”
Böyle demiş ve Akaydın’ı istifaya davet etmiş..
Bir de “sözde profesör” diye Akaydın’ın kariyerine dokundurmuş..
Niye kızdım Küçük’e?
Bir il başkanı olarak, sadece bira festivali nedeniyle mi istifaya davet eder insan?
1.5 yıldır 100 kere istifaya davet etmeliydi..
Çünkü..
En az 100 haklı gerekçesi var..

Biz Akaydın hakkında bu tür yazılar yazdıkça “kızanlar” oluyor..
“Yahu koskoca profesör için bunlar yazılmaz” diyorlar..
Haklılar mı?
Öyle görünüyor..
Gerçekten de “profesörlük” makamına ulaşmış biri, büyük bir “saygı”yı hak etmiş kişidir..
Ama..
“Bazı” profesörler için..
Prof. Dr. İlhan Arsel’in “Biz Profesörler” isimli kitabından (İnkılap Kitabevi, 3. Baskı, 1992) kısa bir bölüm sunacağım sizlere..
Bakın bakalım, bize kızacak bir nedeniniz kalacak mı..

“Bizim Profesörler..
Tıpkı kendilerinden öncekiler gibi..
Bilgisiz, bilinçsiz ve yetersiz yöntemleriyle her kötü gidişe daima seyirci..
Her haksızlığa daima omuz silkici..
Her haysiyetsizliğe daima boyun eğici..
Bir zihniyetin temsilcileridir.
Gerçek aydın yetiştirmek şöyle dursun, fakat toplumumuzun yazgısına egemen sınıflarla birlikte sömürü düzenini sürdürmeyi daima doğal bilmişlerdir.
Gün görmüşlüklerine..
Genellikle yabancı diyarlardan diploma edinmişliklerine rağmen..
Çoğunluk itibariyle orta çağ kafasını terk edememiş..
Ulusal benlik nedir öğrenememişlerdir..
Ülkemizin yüzyıllar boyu hiç bitmeyen, giderek büyüyen geriliklerine..
Çilelerine..
Akılcı bir çare bulmayı becerememiş..
Sürüklendiğimiz felaketi görememişlerdir..
Oysa..
Onlara bunu artık öğretecek ve gösterecek bir ders gerek..
Suçluluklarını belirtecek bir kötek gerek..
Kısacası..
Tam bir şok tedavisi gerek..
İçlerinde hiç kuşkusuz pek iyileri olmakla beraber çoğu yetersizdir.. Bunu özellikle
Dahası..
Orta çağ üniversitelerinde hademelik yapamayacak kertede kimselerdir..”

Akaydın, bu tarife uymuyor mu sizce?
O’nu, Antalya olarak Başkan seçtik, bunu da yeterli gördük sanki..
Saldık çayıra, Antalya’yı mevlam kayıra..