Antalya siyaseti giderek ilginç bir hal almaya başladı.

Aslında genel anlamda böyle ama yaşadığımız kent özelinde değerlendirme yapıyorum.

Partiden partiye geçişler, dün kara dediğine bugün ak demeler, dün omuz omuza olduklarınla bugün düşman kardeşi oynamalar…

Artık hiçbirine şaşırmıyoruz farkında mısınız?..

Siyaset kurumu giderek yozlaşıyor ve bizler de bu yozlaşmaya dahil oluyoruz farkına bile varmadan…

Eskiden ‘Solcu’ veya ‘Sağcı’ diye nitelendirilirdi insanlar. Siyaset yelpazesinin hangi tarafında iseler onunla anılırlardı, kimlikleri o olurdu. Bu kimliğe uygun hangi parti varsa ona oy verirler, o partinin ilkelerini, programlarını benimserlerdi. Çok az olmakla birlikte eskiden de vardı parti değiştirenler muhakkak. Ancak toplum hiç hoş karşılamazdı bu kişileri.

Yerden yere vurur, ‘kaypak, dönek’ diye nitelendirir ve dışlardı. Yakın çevresi dahi selamı sabahı keserdi. Zaten siyasi ömrü de öyle çok fazla olmazdı.

Kısa bir süre sonra adı esamesi okunmazdı…

 Ya şimdi?

Şimdi tam tersi.

Partiden partiye geçen, dün sövdüğüne bugün övgüler dizen, fırıldak misali dönüp duranlar ‘işini bilen, akıllı’ siyasetçi diye alkışlanıyor adeta.

Kişi ne kadar fırıldaksa, manevra kabiliyeti ne kadar yüksekse o kadar itibar görüyor toplumda…

Siyaset simsarları türedi. Her yerdeler...

Siyaset onların tapulu malı sanki. Her göreve, her koltuğa talipler. Hangi parti, hangi inanç, hangi ideoloji önemli değil onlar için. Bunların hepsi ‘hedefe’ götürecek birer araç sadece. Bu yüzden bir gün Allah, ertesi gün yallah diyebiliyorlar pişkin pişkin…

Bu hastalıklı yapı nedeniyle gerçek anlamda donanımlı birçok insan siyaset kurumundan uzak duruyor. Siyaset kurumu örselendikçe, kan kaybettikçe yeni siyasetçiler ortaya çıkmıyor/çıkamıyor. O yüzden her seçimde hep aynı simaları görüyoruz. O yüzden her seçimde temcit pilavı gibi aynı kişileri ısıtıp ısıtıp önümüze koyuyorlar.

Yanlış anlaşılmasın, bu hastalıklı yapı içerisinde dahi işini hakkıyla yapan, vicdanının sesine kulak verip halka hizmet gayesinin dışına çıkmayan siyasetçiler/yöneticiler yok değil var. Ancak sayıları az ve her geçen gün biraz daha azalıyor. İşte hiç olmazsa onların kıymetini bilelim babında bunları yazıyorum. 

Bu dejenerasyon, bu yozlaşma geniş alanlara yayıldıkça siyaset kurumuna olan güven de aynı oranda azalıyor. Toplumsal paranoyalarımız arttıkça artıyor.

Her taşın altında bir çapanoğlu arıyoruz…

Öyleyse artık kimin ne söylediğine değil, ne yaptığına bakarak karar vermemiz gerek. Tıpkı, ‘Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz’ atasözünde olduğu gibi…

Ve tabi bu hastalıklı yapıdan bir an önce kurtulmak gerek.

Bunun yolu da ‘fırıldak’ siyasetine yol vermemekten geçiyor.

Özümüze dönmekten geçiyor.

Bilmem anlatabildim mi?..

 

İyi hafta sonları…