“Avukatlar Günü”nde konuşan Antalya Baro Başkanı Alper Tunga Bacanlı öyle laflar etmiş ki, inanamadım..
Demiş ki;
“Ülkemizde adı konulmamış bir iç savaş yaşanıyor.. Hiç bulaşmamamız gereken kirli savaşlara, kirli siyasetlere bulaşıyoruz.. Bu nedenle de ülkemizin başkentinde bombalar patlıyor..”
…
Hukuk tahsil etmiş, “Baro Başkanı” seçilecek kadar değer verilmiş biri, bu sözleri “bilerek” söylemiş olamaz..
Olsa olsa, “siyaset” gereği söylemiştir..
Çünkü..
“Hiç bulaşmamamız gereken bir savaşa bulaştık, bu nedenle de bombalar patlıyor” lafını ancak “bu dünyadan bihaber biri” edebilir..
…
“IMF ÖRNEĞİ”NE DİKKAT
Hatırlar mısınız, bir zamanlar IMF’den aldığımız borçlar için de, “IMF zorla mı veriyor, almasınlar efendim” diye propagandalar yapılıyordu..
Bunu söyleyenleri bir türlü, “evet, IMF zorla borç veriyor” gerçeğine inandıramamıştık..
…
Türkiye’de geçmişten gelen ve halen de devam eden hâkim politikaların temeli, 1978’in temmuz ayında, Dünya Bankası’nca hazırlanan raporla atıldı..
Raporun imzalayıcıları Kemal Derviş ve Sherman Robinson idi..
Hükümetler bu rapora uymayı kabullenmezken, 1980 darbesiyle uygulamaya konulan bu raporla, Türkiye’nin 1978’e kadar başarıyla süren kalkınmacı, bireysel ve küçük ölçekli sermaye birikimlerine dayalı yapısı, büyük ölçekli çok uluslu sermaye ilişkilerinin kontrolünde serbestleşmeyi savunan bir dinamiğe dönüştü..
Ekonomide bu yanlış programın izlenmesiyle verilen yüksek faiz, sıcak para girişi gibi ödünler Türkiye’nin varlıklarının yurt dışına kaçmasına sebep oldu..
1977 yılında düşünülen kalkınma hamlesi böylece engellenmiş ve “Cumhuriyet ile yırtılan borç gömleği” yeniden Türkiye’ye giydirilmiş oldu..
Yani..
Önce “borç” için zemin hazırlandı, ardından “gelin borç verelim ekonominizi düzeltin” planı uygulandı..
Ve 1980’de yok denecek kadar az olan borç stokumuz, her yıl bütçenin yüzde 40-50’sini vermemize rağmen 300 milyar doların üzerine çıktı..
2001 yılında borsa ve kurdaki hareket sonrası, Türkiye IMF tarafından atanan “1978 raporu yazarına” teslim edildi ve dünya üzerinde görülmemiş bir dolar faizini tefecilere aktarmaya başlarken, IMF’ye en borçlu üç ülkeden biri oldu..
…
YARININI BİLEN VAR MI?
Dönelim, Bacanlı’nın sözlerine..
Türkiye hiçbir zaman hiçbir savaşa girme gönüllüsü olmadı..
Birileri, Türkiye’yi sürekli olarak “huzursuz bir ülke” yapabilmek için, “senaryolar” üretti ve içimizdeki birilerini hep kullandı..
1960’lı ve 1970’li yıllardaki Kıbrıs müdahaleleri ile 1990’lı yıllardan bu yana süren Ortadoğu savaşları gibi birçok olaya “zorla” karıştırıldık..
Karışsak mı daha iyi olurdu, karışmasak mı daha iyi olurdu, bunu kimse bilemez..
Birbiri içine girmiş bulunan ekonomik ilişkiler nedeniyle, dünyadan kendinizi soyutlayamıyorsunuz..
Bütün savaşların “tek nedeni de ekonomik” olduğuna göre, bir yerinden “müdahil olmak” zorunda kalıyorsunuz..
“Ben yokum” deme şansınız hiç yok..
Bacanlı, keşke o “adı konulmamış iç savaş” niye yaşanıyor, iyi bir araştırsaydı..
…
BARO BAŞKANI YANLIŞ YAPIYOR
Durum bu iken..
Bacanlı, “bulaşmamamız gereken bir savaş” lafını niye söylüyor acaba?
Cahilliğinden mi?
Hayır..
Birçok meslektaşı gibi; “iktidarı taşlayarak kendisine siyasi bir gelecek hazırlamaya” çalışıyor bence..
Ama, “yanlış” yapıyor..
Çünkü, Avukatlar Günü’nde kendi adına değil, “Baro” adına konuşuyor..
Baro’da “Bacanlı gibi düşünmeyen” avukat yok mu?
Bacanlı’nın, Baro’yu kendi siyasi geleceği için kullanmasına hiçbir avukat göz yummamalı, tepkisini de göstermelidir..
…
Evet, elbette hiçbir savaşa girmeyelim, hatta hiç kavga-dövüş falan da olmasın..
Ama..
1- Bunu temenni etmek başka bir şey..
2- Dünya var olduğundan bu yana süregelen savaşların ve kavgaların varlığını yok saymak başka bir şey..
3- Ülkemiz üzerine oynanan oyunları bile bile bunları görmezden gelmek ve birilerini suçlama kolaylığına kaçmak başka bir şey..
4- Bunlar üzerinden kendisi için “siyasi bir çıkar” temin etmeye çalışmak, bambaşka bir şey..
…
BİLMEMİZ GEREKEN ŞEYLER
Ülkemizin, giderek daha da “vahşileşen” bir kapitalizmin kıskacından ve bu nedenle başımıza örülen çoraplardan kurtulmasını istiyorsak..
- “Şahsi hesaplarımızı” bir yana bırakacağız..
- Eleştiri, kötüleme ve kışkırtma gibi olguları birbirinden ayırmayı bileceğiz..
- “Birlik” olmayı, “bir” olmayı iyice öğreneceğiz..
- Ve buna göre konuşacağız..
…
Bilmem anlatabildim mi?