Bugün bir “haftasonu yazısı” yazmak istiyorum..
“Magazin” yazacağım, ama daha çok kendimizi eleştireceğim..
Üstüne alınan olursa da, alınsın artık..

Bir gün, tesadüfen bir “Televole” türü bir programa takıldım..
Çooookk meşhur bir delikanlı sanatçı(!)mız kameralara dönmüş, “S..... gidin başımızdan” diyor..
“Bip”lenmiş, ama başı sonu anlaşılıyor..
Ve bunu “gazeteci”lere söylüyor..
Niye söylüyor?
Yanında bir bayan varken, görüntülerinin alınmasına sinirlendiği için..
Yanındaki bayan kim?
O da “meşhuuurrr” bir manken-dizi oyuncusu..
Yani, “magazin gazetecileri” için, tam “haber(!)”lik bir ortam..
Ve görevlerini yapıyorlar..
Görevlerini yaparken de, işte o küfürü yiyorlar..

Bu konuda bir şeyler yazmazsam çatlarım..
Çünkü..
Nihayetinde bir gazeteci olarak, böyle bir küfür, sanki bana edilmiş gibi geldi..

Aslında, televizyonlardaki magazin programlarını seyrederken gördüğüm manzaralar göz önüne alınırsa, “delikanlı sanatçı(!)”nın gazetecilere yaklaşımını çok da garipsemiyorum..
Böyle başa böyle tarak..
“Meşhur” diye “reyting” uğruna adamların ya da madamların neredeyse “bacak aralarına” kadar girmeye çalışanlar, bu tür yaklaşımı hak ederler..
Gazetecilik etiğinde, “paparazzilik” denilen, “özel hayatın görüntülenmesi” gibi bir olgu yoktur..
Ama, bu “etik” sözcüğü, magazin gazetecileri için pek fazla bir anlam ifade etmez..
Onlar, “bacaklarını çektik, şimdi sıra poposunda” diye yırtınır..
Orayı çekse, bu defa “niye iç çamaşırının içini de görüntülemeyeyim” demeye başlar ve bunu gerçekleştirmeye çalışır..
Başlarındaki şef ya da müdürleri “vur” der, onlar “öldürebilmek” adına her yolu denerler..
Ve sorsanız “magazin” denilen şeyin anlamını da bilmezler..
Eline bir kamera-fotoğraf makinesi geçiren, kendini hemen “magazin gazetecisi” gibi görür..
Sonuçta ne olur?
İşte o delikanlı sanatçı(!) ve onun gibilerden küfürü yer, ama hala onun peşinde koşmaya devam eder..

Sözüm tabii ki “işini” etik kurallara uygun ve gerçekten “magazin gazeteciliği” yapanlara değil..
Kimleri kastettiğimi sizler de anladınız, onlar da..
Zaten o delikanlı sanatçı(!) da, karşısındakiler “gerçek magazinci” olsa bu küfürü yapamazdı..

Söylediğim bu küfürlü olayın geçtiği yer, Çeşme..
“Delikanlı sanatçı(!) ile güzel mankeni yanyana görmek, onlar için enfes bir malzemedir..
Flaşlar patlar, kameralar çalışır, sorular peşpeşe sıralanır..
Romantik bir gecenin hayalini kuran çiftin keyfi kaçar..
Ve geceyi erken bitirmek zorunda kalırlar..
Aslında sorularda bir şey yoktur, “ne zaman evleneceksiniz, evlenecek misiniz” gibi her zamanki bildiğiniz şeyler..
Ancak delikanlı sanatçı(!)mız kameraman, televizyon muhabirleri ve gazetecilerin sorularını ters cevaplar verirken, küfür de eder..
“Yemek yedik, eğlendik size ne.. S.... gidin başımızdan” der..
Sonra?
İşte burası önemli..
Delikanlı sanatçı(!) kaldığı otele doğru ilerlerken, o kadar gazeteci bu küfür nedeniyle karakola gitmeleri gerekirken, söylene söylene başka görüntüler için yeniden iş(!)lerine dönerler..

Şimdi şunu düşünün:
O delikanlı sanatçı(!), bu kadar popüler olmasını, edindiği dünya kadar serveti bu magazin gazetecilerine borçlu..
Üstelik, bir insan popüler (siz buna ‘meşhur’ da diyebilirsiniz) olduğunda, özel hayatının çok fazla kısıtlanacağını, hatta neredeyse bir özel hayatı bile olamayacağını bilmelidir, biliyor da..
Ama o, “kişiliksiz” gazetecileri de çok iyi tanıyor..
Bu nedenle de fütursuzca küfür edebiliyor..
Ve o küfürü yiyen gazetecilerin müdürleri de, bu “manzara”yı, olan-biteni programlarında utanmadan yayınlayabildiler..

Şimdi şunu bekliyorum; bu küfürü yiyen gazetecilerin şefleri-müdürleri ne yapacak?
Delikanlı sanatçı(!)yı ettiği küfür nedeniyle dava edecekler mi acaba?
Yoksa, o şefler-müdürler de, elemanları gibi “kişiliksiz” mi davranacaklar?
Bir süredir bekliyorum, bu yönde bir habere rastlamadım..
Hala bekliyorum..