BURHANETTİN ONAT AJAN MIYDI?

Milli Mücadele’de Hilal-i Ahmer (Kızılay) cemiyeti aynı zamanda Milli Emniyet Teşkilatı’nın bir kolu olarak da görev yaptı mı? Bu soruyu formüle etmeme sebep, sadece Dr. Burhanettin Bey’in ilginç yaşam seyri değil kuşkusuz. Başka okumalarımda da gördüklerim ve hissettiklerim, beni bu soruyu sormaya mecbur etti. Ayrıca, bu soruya “evet” yanıtını verecek durumda da değilim. Peki sakıncası var mı? Bence hiçbir sakıncası yok. Nihayetinde bir büyük ülke, tam bir ölüm kalım savaşı vermektedir, ve ölüm kalım savaşlarında, kurtuluş için her yol mübahtır!

Antalya’ya aşık oldu!

Aydın-Nazilli Cephesi 1920 Temmuzunda bozulunca, Dr. Burhanettin Bey de, beraberinde sevgili eşi olduğu halde, daha doğuya, Burdur’a kaçmak zorunda kaldı. Hilal-i Ahmer (Kızılay) görevlisi olarak Milli Mücadele’ye katkı koymaya çalışıyordu. Burdur Hilal-i Ahmer Başkanlığını, doktor Lütfi Bey yürütüyordu. Bu şahıs, Cumhuriyet sonrasında, ünlü politik vali Lütfi Kırdar adıyla ün yapacaktır.

Dr. Lütfi Bey, 1920 yılının Aralık ayında, Dr. Burhanettin Onat Bey’i, “ilaç ve tıbbi malzeme tedariki” göreviyle, Rodos’a gönderdi. (Bu görevlendirmenin gerçekte başka bir amacı var mıydı, henüz ben de bilmiyorum.) Burhanettin Bey, Antalya’ya geldi, bir hafta burada Rodos’a gidecek vapuru bekledi. Ömründe Antalya’yı ilk kez görüyordu. Çok etkilendi, deyim yerindeyse Antalya’ya aşık oldu. Belki de “zaferden sonra” Antalya’da yaşamaya o gün karar verdi.

“Doktor musun, diplomat mı?”

Rodos, Mondros Mütarekesiyle, diğer 12 Ege adasıyla beraber, bizden çıkmış, İtalyanlara bırakılmıştı. Burhanettin Bey’in çocukluğu zaten Rodos’ta geçmişti, adada pek yabancılık çekmedi. Yanında heyetin muhasibi sayılan Tahsin Bey de vardı. Otele yerleştikten kısa bir süre sonra, Rodos Valisi’nin kendisiyle görüşmek istediği notunu ilettiler. Doktor şaşırdı, zira buraya Vali ile görüşmek için gelmemişti. Kısa bir tereddüt geçirdikten sonra, görüşmeye karar verdi.

Vali nazik bir edayla, “Rodos’a ziyaretinizin sebebi nedir?” diye sordu Burhanettin Bey’e. Doktor, aynı sıcaklıkla yanıtladı Valiyi; ilaç stoklarının azaldığını, Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin din ve milliyet gözetmeksizin Anadolu’ya şifa dağıttığını, bir miktar pirinç, şeker, tıbbi malzeme almak istediğini söyledi. Vali, bu yanıta karşılık olarak, elinden geleni yapacağını söyledi. Ardından da, o günlerde toplanma arifesinde olan ünlü Londra Konferansı’nı konuştular. Vali, Burhanettin Bey’in ağzından bir miktar “özel bilgi” almaya çalıştı. (Nihayetinde karşısındaki kişi bir doktordur, bu konularda niçin sorular soruyor?)  Burhanettin Bey, yediden yetmişe dek bütün ülke olarak savaşacaklarını söyleyince; “sizi tebrik ederim doktor. Ve bu arada, yanlış meslek seçmişsiniz, siz çok iyi bir diplomat olurdunuz” diye tamamladı sözlerini.  Ve gerçekten de Doktor Burhanettin Bey, sonraki yıllarda, iyi bir diplomat/politikacı olarak çıkacaktır karşımıza.

Kim geldi? Doktor mu, Mesih mi?

Antalya’da Anadolu Gazetesi’nin Nisan 1922 (7 Nisan 1338) tarihli sayısı “ziyadesiyle ilginç” görünüyor. Bunu, basit bir gazete haberi olarak yorumlayamayız. Bizim yerel araştırmacılar, bu haberdeki “sıra dışı” vurguya dikkat çekmek gereği duymamışlar. Haber, “GELDİ” başlığıyla sunulmuş okurlarına. Gelen, nihayetinde, Hilal-i Ahmer Cemiyetinde doktorluk yapmak suretiyle Milli Mücadele’ye katkı koyan bir doktordur. Kaldı ki, haberin içeriğinde de, Burhanetin Bey’in sadece hekimlik yanı öne çıkartılmış durumdadır. O halde, niçin “GELDİ” şeklinde bir gizemli başlık tercih ediliyor? Üstelik şehirde bir hayli doktor olduğunu da biliyoruz. Yoksa Antalya’da Anadolu Gazetesi, Burhanettin Bey’in doktorluk dışında başka meziyetleri olduğunu biliyor muydu? Antalya’da Anadolu Gazetesi, gelen doktorun, gelecek yıllarda şehrin kaderini büyük ölçüde etkileyecek bir politik isim olacağını biliyor muydu? Biliyorsa, hangi yolla biliyordu? Kuşkusuz bu sorulara belki de sonsuza dek yanıt bulamayacağız. Ama bildiğimiz bir şey var ki, Dr. Burhanettin Bey’in, sonraki yıllarda,  “GELDİ” diye müjdelenmeyi hak edecek kadar büyük işlere imza attığı.

 “ Hz. Adem’i Türkçe Konuşturun!”

Serbest Cumhuriyet Fırkası’na (SCF) katılma fikrini Burhanettin Bey’in kafasına sokan kişi, Kurtuluş Savaşı’nın ünlü simalarından Dr. Reşit Galip’tir. Reşit Galip, Burhanettin Bey’in hem çocukluk, hem de kader arkadaşıdır. O da Burhanettin Bey gibi Rodos’ta doğmuştu, çocukken birlikte aynı okula gittiler.

Dr. Reşit Galip, militan düzeyde bir “Türkçü” kesilmiştir 1930’lu yılların başında. Bir gün karşılıklı otururlarken, Güneş-Dil Teorisi ile ilgili yazdığı bir makaleyi okumaya başlayınca, Burhanettin Bey dayanamaz ve; “dur Reşit, niye kendinizi yoruyorsunuz, şu Hazreti Adem’in Türkçe konuştuğunu ispat ediverin de, mesele kökünden halledilmiş olsun!” diye susturur Reşit Galip’i. Dr. Burhanettin Bey, Güneş-Dil Teorisi’nin yanı sıra, Latin alfabesine geçilmesine ve şapka devrimi gibi yeniliklere de karşı çıkıyordu.

Aynı Reşit Galip, çocukluk arkadaşı Burhanettin’i, Fethi (Okyar) Bey’in kurduğu Serbest Cumhuriyet Fırkası’na (SCF) girmeye ikna edecek, ama kısa bir süre sonra, kendisi SCF’den ayrılacaktır.  Bu davranışının sebebini soran Doktor Burhanettin Bey’e de; “şimdilik açıklayamayacağım, sen devam et, ama hareketlerinde kırıcı olma, mutedil ol!” şeklinde son derece gizemli bir yanıt verecektir.

Soyadı niçin “Onat?”

SCF’nin kapatılmasından sonra, Burhanetin Bey, CHP’ye geçti. Bu arada soyadı kanunu çıktı ve diğer kardeşleri “Işıklı” soyadını alırken, o, “Onat” soyadını tercih eti. Niçin bu yolu seçtiğini bilmiyoruz ve ayrıca, bu kişisel bir tercih, sadece kendisini ilgilendirir. Ama Kuzey Afrika’da, şimdilerde turizm beldesi olan bir kent var, adı “Unat”. Dr. Burhanettin Bey’in Unat’la bir ilgisi var mıydı, kökleri Unat’a mı uzanıyordu ve o nedenle mi bu yolu seçti, herhalde bu soruyu hala sağ olan kızı Güler Zaim Hanımefendi’den başka kimse yanıtlayamaz.

Ve artık Dr. Burhanettin Onat, Celal Bayar’ın 1948 yılında gerçekleştirdiği meşhur Antalya gezisi sırasında, dönemin Antalya Valisi Sadri Aka’nın “komünist” dediği Demokrat Parti’ye geçer. DP içinde, A. Menderes-C. Bayar kamplaşması vardı. Bu kamplaşmada Dr. Burhanettin Onat, başından sonuna dek ve hatta Yassıada süreci de dahil, hep, C. Bayar safında yer aldı.

Yeşil Antalya; “B.Onat İtalyan Ajanıdır!”

14 Mayıs 1950 seçimleri, tüm Türkiye’de olduğu gibi, Antalya’da da kıran kırana geçiyordu. CHP’nin sözcüsü konumundaki Yeşil Antalya Gazetesi, 20 Nisan 1950 günlü “fevkalade” nüshasında, Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığına hitaben, Dr. Burhanetin Onat’ın, Milli Mücadele günlerinde İtalyan Hastanesinde çalışmak suretiyle, yabancı bir devletin hizmetinde bulunduğunu, şu halde milletvekili seçilemeyeceğini yazdı.

Dr. Burhanettin Onat, bu iddiaya, DP’nin yayın organı olan İleri gazetesinde cevap verdi. B. Onat’a göre, o günlerde İtalyan Hastanesinde başka Türk doktorları da görev yapmaktaydı ve o koşullarda bu çok olağandı.


Kızı; “Babam Cumhuriyet döneminde MİT’çiydi!”

Akdeniz Üniversitesi’nin değerli hocalarından Dr. Muhammet Güçlü, bu konuyu kızı Güler Zaim Hanımefendi ile de görüşmüş ve bu ince, fakat çok yararlı kitabına almış. Güler Zaim Hanımefendi şöyle söylüyor; “Cumhuriyet döneminde Onat, Milli Emniyet Teşkilatına (MİT) çalıştığı için, İtalyan sefiri ve ailesiyle iyi ilişkiler kurmuştur. Sefirin ülkesine yazdığı bütün yazıların içeriğini MET’e günü gününe aktarmıştır. Bu durumu bilmeyen bazı zevat, Onat’ı hemen suçlama yoluna gitmiştir.”

Peki Dr. Burhanettin Onat’ın Milli Emniyetteki görevi ne zaman sona erdi? Kızı, “Cumhuriyet Döneminde görevdeydi” dediğine göre, örneğin ta Ankara’da Mustafa Kemal Paşa’yı bile tedirgin eden Antalya’daki olaylı 1930 seçimlerinde de aynı görevini sürdürüyor muydu? Kuşkusuz bu soruların yanıtını şu aşamada vermekten çok uzağız.

Netice itibariyle, bu tartışma, Yeşil Antalya gazetesinin iddialarının yersiz olduğu kararıyla sonuçlanacak, Dr. Burhanettin Onat, Antalya Milletvekili seçilecek ve bu görevini de, 27 Mayıs 1960 ihtilaline dek, hiç aralıksız sürdürecektir.