Türkiye için tarım sektörü olmazsa olmazdır hatta ölüm kalım sektörüdür diye düşünüyorum. Çünkü silah sektörü nasıl savunmamız için kritik öneme sahipse, gıda sektörü de o kadar önemli durumdadır. Tarım en başta beslenmeden sorumludur.

İsrail Başbakanı Netanyahu (Şeytanyahu) ABD’de İsrail ile ilgili bir toplantıda şu sözleri dile getiriyor: “Cep telefonunuz var mı? Elinizde tuttuğunuz telefonlar, içtiğiniz ilaçlar, aslında İsrail'in bir parçası. Biliyor muydunuz? Yani telefonların, ilaçların, gıdanın çoğu bizden. Çeri domatesi yiyor musunuz? Onların nerede üretildiğini biliyor musunuz?”

Dünyanın gözü önünde Filistin’de katliam yapan adam tarım üzerinden mesaj veriyor. Çeri domateslerden örnek veriyor.

Bu arada ülkemizde yetiştirilen, geliştirilen yerli çeri domates çeşitlerimizi de bunun üzerinde çalışanları da zan altında bırakmamalıyız. Delinin birisi kuyuya bir taş atar bin akıllı çıkaramaz denilir. Bu konudaki şovmenlere dikkat derim! İtibara bir darbe daha indirtmeyelim.

Demek istediğim katliamcı bir Devletin Başbakanı tarım üzerinden mesaj veriyor. Demekki ülkelerin stratejik hamleleri, gelişmeleri ve güvenlikleri için bu sektör çok kritik öneme sahip.

Bu durumda bu sektörü ihmal edemeyiz. Bunun için yetişmiş, uzmanlaşmış tarımcılarımıza büyük iş düşüyor. Ancak mevcut durum beni endişeye sevk ediyor.

Mevcut halin çok daha ileriye anlamlı şekilde taşınabilmesi için bana göre önce tarım sektörümüzün imajı, itibarı kurtarılmalıdır. Bu ifadeleri okuyanlar beni eleştirmek yerine derinlemesine düşünmelerini rica ediyorum.

Çünkü günümüzde tarımla uğraşanların çocuklarının yapmak istemediği bir iş olarak karşımıza çıkıyor. Köyler boşalıyor. Anne ve babalar çocuklarını okumaları için şehirlere götürüyorlar ya da gönderiyorlar. Çocuklarının tarımsal üretim içinde kalmamaları için yönlendiriyorlar.

Tarım sektöründe faaliyet gösterenlere üst kademelerde çalışanların bakış açıları da çok parlak değil diyebilirim. Aynen futbolda olduğu gibi Türkiye’de herkesin çok bildiği bir iştir tarım. TV ekranlarında tarımın dışından gelenler sektörümüz hakkında büyük cümleler kurarlar. Gerçek tarımcılara söz verme ihtiyacı bile duyulmadığını görürüz. Bu konuyu tarımcılar baskı unsuru olarak kullanamaz bile.

Bunların sebeplerinin başında ziraat mühendislerinin duyarsızlıkları geliyor diyebilirim. Duyarlı ziraat mühendisi yetiştiremiyor muyuz? Hatta duyarlı tarım teknikerleri de eksik diyebilirim.

Duyarlılığı nasıl sağlayacağız meselesine gelince, en başta Devletimizin yönetici kadrolarının bunu istemesi gerekiyor. Kural koyucuların koydukları kuralları denetlemeleri gerekiyor. Bu arada kuralları koyarken de tarımcıların dahil olması hususunda dikkatli olunması gerekiyor.

Örneğin bilgili, duyarlı uzman ziraat mühendisleri yetiştirebilmenin yolu ziraat fakültelerinden geçiyor. Ziraat Fakülteleri mevcut durumu ciddi anlamda irdelenmelidir. Düşüncelerini ifade edemeyen öğretim elamanlarının olduğu yerde bunu nasıl başaracağız, düşünmeliyiz. Yurt dışı görmüşleri baş tacı edip yurt içindeki insanlarımızı hakir görerek bunu nasıl başarırız, düşünmeliyiz.

ÖSYM Yerleştirme puanlarına göre 500 bin civarında ziraat fakültesine yerleştirme yapmak ne kadar tarımcıl bir davranış, irdelenmelidir. Gelin 300 bin üstünde kalan öğrencileri ziraat fakültelerine almayalım.

Bu arada bunu yapınca açılan fakülteler boş kalır endişemiz ortaya çıkacaktır. Sıralamaya birçok kişi itiraz edecektir. Bu durumda her yere ziraat fakültesi açmayabiliriz. Açıyorsak da her yere aynı bölümleri açmayabiliriz. Velhasıl mantıklı bir planlama ile ziraat mühendisi ve teknikeri yetiştirmeliyiz.

Yani tarımın gelişmesi için önce itibarını kurtarmalıyız.