Geçtiğimiz hafta içerisinde iki farklı istatistiksel veri yayınlandı. Bunlardan birincisi ülkemizdeki güncel sosyal medya kullanım istatistikleri ile ilgiliydi. Güncel veriler göre, Türkiye’de sosyal medya kullanıcı sayısı 58,5 milyona ulaşmış durumda. Daha açık bir şekilde ifade etmek gerekirse, ülke nüfusunun büyük bir kısmı artık bir şekilde sosyal medya platformlarında yer alıyor.

Sosyal medya, başta iletişim ve bilgi paylaşımı olmak üzere, hayatımıza pek çok kolaylık sunuyor. Ancak bir yandan da kullanıcılar üzerinde önemli bir etki yaratıyor. Sosyal medya platformları, insanları birbirine bağlama vaadiyle yola çıkmışken, günümüzde giderek daha fazla zaman kaybı, bağımlılık ve yalnızlık gibi psikolojik sorunlarla ilişkilendiriliyor.

Özellikle gençler ve çocuklar, sosyal medya ile çok daha erken yaşlarda tanışıyor. Bu durum, kimlik gelişimi, psikolojik sağlamlık ve sosyal beceriler açısından önemli bir risk taşıyor. İkinci haber de tam olarak bu konu ile ilgili. OECD’nin Türk çocuklarıyla ilgili yaptığı araştırma, bu sorunun boyutlarını gözler önüne seriyor. Araştırmaya göre, Türk çocukları, dijital cihazlardan neredeyse hiç uzak kalamıyor. Araştırma bulguları, Türk çocuklarının %91’inin günde en az 2 saatini dijital cihazlarla geçirdiğini gösteriyor. Bu oran, gelişmiş ülkelerdeki çocuklarda ise %68 civarlarında kalıyor. Özellikle 10-14 yaş arasındaki çocukların %60’ı, telefonlarıyla geçirdiği zamanı kendi ihtiyaçlarına göre kontrol edemiyor. Bu oran, OECD genelinde %40 seviyelerinde.

Çocuklar dijital dünyada geçirdikleri zamanın büyük bir kısmını sosyal medya ve eğlence içerikleriyle geçiriyor. OECD verilerine göre, Türk çocuklarının %65’i günde 1 saatten fazla süreyi sosyal medya platformlarında harcıyor. Bu oran, örneğin Güney Kore’de %45, Almanya’da ise %38 gibi daha düşük seviyelerde. Yine Türk çocuklarının %20’si, dijital cihazlardan uzak kalmaktan kaygı duyduğunu ifade ederken, bu oran Almanya’da %12, Japonya’da ise %9’a kadar düşüyor. Yine araştırma bulguları, Türkiye'deki ebeveynlerin %72’si, çocuklarının dijital cihaz kullanımını sınırlamakta zorlandıklarını belirtiyor. Diğer OECD ülkelerinde ise bu oran daha düşük; örneğin, ABD’de %55, Fransa’da ise %45 seviyelerinde.

Bu veriler, dijital dünyada büyüyen bir neslin yalnızca teknolojiyle değil, aynı zamanda psikolojik ve sosyal açıdan da derin bir dönüşüm geçirdiğini gösteriyor. Çocuklar, dijital dünyada başkalarıyla etkileşimde bulunmayı, sanal dünyada kimliklerini keşfetmeyi, hatta sosyal onay almak için içerik üretmeyi bir norm haline getirmiş durumda. Ancak burada, dijital dünyanın cazibesinin, çocukların gelişimlerini olumsuz yönde etkilememesi için toplumsal bir sorumluluk devreye giriyor.

Birçok ebeveyn, çocuklarının ekran başında geçirdiği zamanı azaltmaya çalışırken, sosyal medyanın çocuklar için cazip hale gelen özellikleri bu çabaları zorlaştırıyor. Çocuklar, dijital dünyada geçirdikleri zamanın büyük bir kısmını eğlence içerikleri ve sosyal medya ile geçiriyor. Bu noktada, dijital okuryazarlık eğitimlerinin arttırılması, ebeveynlere ve eğitimcilere yönelik bilinçlendirme faaliyetlerinin yaygınlaştırılması oldukça önemli. Çocukların dijital dünya ile sağlıklı bir ilişki kurabilmesi için, sadece zaman sınırlamaları değil, aynı zamanda dijital içeriklerin niteliği üzerine de konuşulması gerekiyor. Dijital medyanın etkilerini anlamak, bu etkilerden nasıl korunulacağı konusunda toplumsal bir bilincin oluşmasına yardımcı olabilir.