Dün Cuma vaazında hoca, hurafelerden bahsetti. “700-800 hurafe var, zinhar bunlara dikkat edesiniz ha..” diye uyardı cemaati…
Her ne kadar yüzlerce hurafeden bahsettiyse de örnek verirken sadece faldan, astrolojiden filan sözetti…
Oysa beklerdim ki din adına topluma empoze edilen, dayatılan hurafeleri anlatsaydı. Ölülerin arkasından 7, 40, 52’nci günlerde okutulan mevlitlere, dağıtılan helvalara, kandillerde camileri konser alanına çeviren zihniyete, olur olmaz her konuda fetva vererek insanların akıllarını karıştıran cemaat önderlerine, bu kişilere karşı neredeyse (haşa) tapınma seviyesinde sergilenen bağlılıklara değinseydi…
‘Uydurulmuş din’i anlatsaydı mesela…
İslam’ı sadece ritüellerden ibaret sanan, akıl ve düşünceden yoksun bırakılan din yorumunu ele alsaydı vaazında…
İslam’ı sadece 1400 yıl öncesine ait kıyafetler ve yaşam biçimleriyle ele alan, günümüz dünyasından uzaklaştıran zihniyetleri irdeleseydi biraz…
Ama nerdeee bunu yapabilecek babayiğit?
Neticede vaazı veren hoca da mevcut çarkın dişlilerinden biri.
Sistemin bir parçası…
Çıkacak kürsüye önüne konulan hutbeyi okuyacak, vaazını verecek ve cemaatten para isteyecek…
İşin en acı tarafı da, Müslümanları özden uzaklaştıran, tamamen işlevsiz hale getiren bu duruma İslam’ı benimsemiş olan genel ekseriyetin sessiz kalması…
Bu durumdan rahatsızlık duyan benim gibilere de ‘Zındık’, ‘İslam düşmanı’ gibi damgalar vurulması…
Olsun ben yine de yazmaya, düşündüklerimi dillendirmeye devam edeceğim. ‘Uydurulmuş din’ bizi özümüzden uzaklaştırıyor. Bizi dünyadan koparıyor. Bakın İslam coğrafyasına, huzur yok huzur. Niye, çünkü gerçek dinden uzaklaştı bu coğrafya. Belanın bini bir para. İşte kelle kesici teröristler ve yaptıkları ortada. Onlar da sözüm ona Allah adına kelle kesiyor. Yaptıkları vahşetle cennete gideceklerine inanıyorlar hem de…
Halbuki tüm dinlerin özünde insanlara daha iyi yaşam sağlama anlayışı vardır. Ahlak vardır, erdem vardır. Günümüzde din diye yutturulan anlayışın özünde ise ölüm var. Akılsızlık, tedbirsizlik, vicdansızlık sonucu başımıza gelen kazalara, belalara tevekkül gösterirken, tedbirsizliğimizi, vicdansızlığımızı, akılsızlığımızı hiç sorgulamıyoruz…
‘En büyük rehberimiz Kur’an’ diyoruz demesine ama ya okumuyor ya da anlamadan okuyoruz. Anlamadığımız için de birileri kendi ruh hallerine uygun yorumlar getiriyor ayetlere, hadislere…
Yaradan, “Bu Kur’an, âyetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır”(Sad 29) dememiş mi?
Öyleyse niye aklımızı kullanmıyoruz da birilerine kiralıyoruz?..