Gün geçmiyor ki deprem bölgesinde artçılar devam etmesin ve yeniden bu duygularımız ortaya dökülmesin ancak 23 Mart 12.30 sonrası Kahramanmaraş’ta 5.3 şiddetinde yeni bir deprem yaşandı. Peki süreç normale dönmüyor ancak anormal olan bu süreçte yeni normallerimiz oluşurken biz nasıl davranmalıyız. Buyurun yazıya geçelim.

 

Depremi yaşayan bireylerde oluşabilecek duygusal travmatik tepkiler nelerdir?

Bu konuya iki açıdan bakmak gerekir.

  1. Ebeveynler açısından
  2. Çocuklar açısından

Ebeveynler tarafından baktığımızda bu durumu çocuklarına yansıtmamak için bir koruyucu içgüdü ortaya çıkar. Bundan dolayı yasını tam anlamıyla yaşayamayan ebeveynler, duygusunun ne olduğunu bilmeyen çocuklar yetiştirmek durumunda kalırlar. Anne babasının bu olaylardan etkilendiğini fark eden çocuklar kendileri etkilense dahi bunu anlamakta güçlük çekerler. Çocukların yeni yerleşim yerine taşınmalarıyla beraber akran zorbalığı ortaya çıkar ve travma daha belirgin bir hal alır.

Çocuklarda travma sonrası stres bozukluğu yetişkinlerdekinden biraz daha farklıdır. Çünkü depreme benzeyen her şeyi bir tehdit unsuru olarak algılarlar. Yetişkinler ise bu ayrımı yapabildiği için durum değerlendirmesi yaparak olaylara tepki verirler.

Örnek bir olaydan bahsetmek istiyorum. Yakın bir dönemde depremzede çocuklarımızdan biri kliniğimize seansa geldi. Seans sırasında çocuğumuzun ağzından aynen şu cümleler döküldü:

“Ben, hırsızlarla depremi birleştirince, depremi onlar bir şeyler çalsın diye yaptırdıklarını düşünüyorum.”

Yaşadıklarını anlatırken verdiği bu örnek aslında bize bu çocuklarda bütünleştirici ve birleştirici bakış açısının ne kadar travmatik olduğunu göstermektedir.

Yukarıdaki travmayı yaşayan çocuklar için lambaların sallanması sıradan bir örnek olur. İnsanların onları küçük bir itmesine dahi tahammülleri yoktur, çünkü o itip kakma süreci dahi onlara yeniden deprem yaşıyormuş hissi verebilir.

Geceleri uyurken gelen anlık sesler deprem sırasında çıkan uğultu seslerine yakın olduğu için, ani refleks tepkiler gösterebilir ve evden kaçma girişiminde bulunabilirler.

 

Anksiyete ve panik atak nedir?

Birçok psikolojik rahatsızlığın altında korku yatmaktadır. Neyden korktuğunuz da, en az ne hissettiğiniz kadar önemlidir. Bu cümleyi aklınızda tutun lütfen.  Çünkü anksiyete; beklenen bir duruma dair içimizde yaşadığımız endişenin ta kendisidir. Korku ise; mevcut tehlikeli bir duruma karşı olası vereceğimiz tepkilerin kendisidir.

Yani korku şimdi, kaygı ise gelecekteki bir durumla ilişkilendirilir. Aslında şunu söylemekte fayda var, daha net tanımlayacağını düşünüyorum.

Korku; sonucunu bildiğimiz ve tahmin edebildiğiniz şeylerken kaygı; gelecekte sonucunun ne olduğunu bilmediğimiz, bilmediğimizden dolayı da kaygılandığımız durumdur.

Panik atakta kendi yorumumu katmam gerekiyor. Panik atak, bir beklentiyle ortaya çıkan durumdur.  Çünkü kişi kendisini kaygılandıran, olacağına inandığı durumu henüz yaşamasa bile onun yaşanma ihtimalinden dolayı panikler. Bu durum onda korku mekanizmasını harekete geçirdiği için beden “kaç ya da savaş” tepkisi vermek üzere aniden uyarılır. Bu uyarıya tehlikede olmadığını hissedene kadar hem vücut, hem de kişi yanıt verir. 

 

Depremi yaşamış birinin anksiyete ya da panik atak krizine girdiğini nasıl anlarız? Depremi yaşayan kişiler kaygı seviyesini nasıl azaltabilir, onlara yaklaşım nasıl olmalıdır?

Yanıtı; yarınki yazımızın devamında…