Dünya şunu istiyor:
İnsanlarında çevre bilinci artmış “yeşil bir doğa”..
Doğal ve kültürel değerler birlikte korunsun..
Doğal enerji kaynakları “verimli kullanılsın”..
Yenilenebilir, çevreye saygılı enerji verimliliği sağlansın..
Karbon salınımı kontrolüne bir an önce başlansın..

Antalya şunu istiyor:
Kimlikli, marka ve kaliteli bir şehir olmak..
Biliyorsunuz..
Antalya ‘resort’ diye anılıyor..
Yani ‘şehir merkezi olmaktan uzak’ bir yer..
Sembol yapılar ve büyük organizasyonlar ise, kimlik için çok önemli..
Tabii kent mobilyası, yeşil alanlar, meydanlar, moda, tasarım ve çağdaş sanatlar da “kimlik” için önemli olgular..

İstanbul ve muhalefet ne istiyor?
İstanbul, artık kentin mobilyası haline gelmiş, asırlık ağaçların bulunduğu ve insanların kendini dinleyebileceği bir alan yok edilmesin istiyor..
Muhalefet ise; her zamanki gibi “siyasi rant” elde edeceği yer neresiyse, orada olmak istiyor..
Özellikle; Gezi Parkı’nın bu hale gelmesi için CHP’li İBB meclis üyelerinin tamamı “OLUR” vermiş olmasına rağmen.. 0
Bundan hiç utanmadan kalabalık önünde boy gösteren CHP’li vekiller, “gaz yiyip mağdur rolü oynamak” istiyor..
Vatandaş da, “vatandaşını düşünen, vatandaşını dinleyen, vatandaşıyla ortak akıl üreten siyasetçi” istiyor..

Bunlar gerçekleşebilir mi?
Elbette gerçekleşir..
Her şey insana bağlı..
Ama..
“Benci” olmayan insana bağlı..
“Toplum huzur bulmazsa, kendisinin de huzur bulamayacağını anlayacak” insana bağlı..

Peki, insanoğlu ne istiyor?
İşte “EN KRİTİK” soru bu..
Cevabı da oldukça “acı”..

İnsanoğlu;
“Rahat yaşamak” istiyor..
“Caddemı-sokağımı asfaltlayın, ama sakın kazmayın” mantığında..
“Yeşil alanları çoğaltalım, ama benim bahçemdeki ağaçları kesmeme karışmayın” mantığında..
“Ben gidip bir toprak parçasını alayım, ama devlet bunun parasını benden istemesin” mantığında..
“Suyu kullanayım, ama su sıkıntısı çekmeyeyim” mantığında..
“Doğal su yollarının üzerine evimi yapayım, ama yağmur yağdığında sel basmasın” mantığında..
“Her türlü bitkisel ve hayvansal ürünü canımın istediği kadar tüketeyim, ama bunların sıkıntısını asla çekmiyeyim” mantığında.
“Hayvanların doğal yaşam alanlarına konut, fabrika yapayım, ama bu hayvanları hiç gözüm görmesin” mantığında..
“Çevreyi kirleteyim, çöpümü sokağa atayım belediye temizlesin, işi ne” mantığında..
Özetle..
İnsanoğlu sadece “gözünün ve gönlünün” doymuş olmasını istiyor..

İyi de, insanoğlu doyar mı, yetinir mi, “çok şükür” der mi?
Evinden dünyaya uzanan silsile için yapılacak “planlama”lar”a katılır mı, katlanır mı?
Asla..
Daha sonra çok rahat edecek bile olsa, kendisini sıkıntıya sokacak hiçbir şeyi kabullenmez..
Ne verirseniz verin, hep daha fazlasını ister..
Asla yetinmez..

Bugün bunları niye mi yazdım?
İstanbul’daki “Gezi Parkı” eylemine biraz farklı baktım ve düşündüklerimi paylaşmak istedim..
Eyleme-direnişe-olaylara dikkatli bakın..
Herkesin hesabı başka..
“Benim ağacım-yeşilim yok edilmesin” diyen var, ama çok azınlıkta..
Olaylarda..
“Ben iktidarım, istediğimi yaparım” mantığı var..
“Bana ne ağaçtan-parktan, ben iktidarı nasıl kündeye getiririme bakarım” diyen bir muhalefet var..
Macera arayan var, kıştkırtan var, kışkırtılan var..
Hangisinin yanında yer almalıyız?
“Yeşili yok etmeyelim, ağaçlara kıymayalım” diyenlerin yanında..
Tamam da, hepsi bunu söylüyor, ama hepsinin başka hesabı var..
Bunu nasıl ayıracağız?

Ortaya konulan iyi-kötü herşey, nihayetinde “insanoğlu” unsuruyla gerçekleştirilecek..
Ama..
Bu insanoğlunun, bir gün “paranın yenmeyeceğini” öğrenmeden aklını başına toplaması “imkansız” gibi geliyor bana..
Siz ne dersiniz?