Hiç böylesi yaşanmamıştı. Ancak, bu yaşanmayacak anlamına tabi ki gelemezdi.
Antalya Altın Portakal Film Festivali?nden bahsediyorum.
Dün gibi hatırlıyorum da, final gecesi yani ödül törenleri Aspendos Antik Anfi Tiyatrosu?nda yapılan Altın Portakal Film festivali, hakikaten herkesin saygı gösterdiği bir o kadar da ciddiye aldığı bir festivaldi.
Her geçtiğimiz gün de, Antalya Altın Portakal Film Festivali siyasileştiriliyor. Siyasileştirilince olaylar kaçınılmaz olup, rezaletler birbirinin ardına ekleniyor.
Sırp Yönetmen Emir Kusturica nın jüri üyeliğine getirilmesi siyasi olarak kabul ediliyor. Bunu kabul edenlerin kendileri de Siyasetçi. Ve o siyasetçiler kendi festivalini 70 milyonun gözleri önünde rezil müsva duruma düşürüyor.
CHP?li Mustafa Akaydın?a, Meclis Toplantıları?nın çoğunda büyük destek veren, MHP?li Büyükşehir Belediye Meclis Üyesi Mustafa Reşat Oktay, Akaydın?ın Festival açılış konuşmasını bekliyor, tam başladığında ayağa kalkarak bağıra, çağıra salonu terk ediyor.
Kürsüde şaşıp kalan Mustafa Akaydın, "Bu güzel etkinliği kışkırtarak, siyaset bulaştırarak sabote etmeye çalışan önemli konumlarda bulunan siyasetçileri ayıplıyorum" deyip.,
Antalya nın hem turizmin, hem de kültürün başkenti olduğunu, kentte kültür ve turizm birlikte yaşanmaya devam edeceğinin altını çizip, "Keşke bunu sabote eden insanlar arasında yönetici konumunda bulunan insanlar da olmasaydı" diye açıklık getiriyor.
Sırp Yönetmen Emir Kusturica nın jüri üyeliği siyasidir.
MHP?li Meclis Üyesi Reşat Oktay?ın protestosunun adı da siyasidir.
Peki.,
Antalya Altın Portakal Film Festival Komitesi ve Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın festivalin başlangıç tarihini 1964 yılı olarak açıklarken, Antalya Vali Vekili?nin hemen akabinde o tarihin 1963 olduğunu belirtmesinin adı nedir?
İletişim eksikliği mi, bilgi kıtlığı mı?
Sinema ve Telif Hakları Genel Müdür Yardımcısı Hüseyin Ülger sahneye çıkıyor,
Altın Portakal Film Festivali nin uluslararası arenada önemli bir noktaya geldiğini söyleyip, "Belediye başkanımızdan Yılmaz Güney Kültür Merkezi nin yapılmasını istiyorum. Ayrıca Antalya da ekstra olarak Nazım Hikmet Kültür Merkezi yapılmalı" diye konuşuyor.
Biliyorum ki Mustafa Akaydın o anda, ?Siz devletin en önemli kurumlardan birisinin temsilcisi değil misiniz? Bakanlığınız neden yapmıyor? dememek için kendisini zor tutuyor.
Ama aklının ucundan bile geçiremiyor ki Hüseyin Ülgen?in, ?Beyler-bayanlar. Sizin Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı seçtiğiniz Mustafa Akaydın, bırakın seçtiğiniz kente hizmet etmeyi, 2 tane kültür merkezi bile yapamaz.? demeye getirildiğini.
Lütfen herkesi bir hafta geriye gitmeye davet ediyorum.
?Livaneli ve Akaydın? başlıklı yazıma.
Konser sırasında kendisini en ön sırada izleyen Akaydın?ın yanına gidip, yere eğilen Livaneli, ?Bir çok Avrupa ülkesi geçmişte hain damgası vurup, sürgüne gönderip, hapislere attığı şair ve sanatçılarının değerini sonradan anlayıp, yeni açtıkları kültür merkezlerine onların isimlerini vererek yaşatmaya çalışıyor. İspanya, Almanya ve Yunanistan örnektir. Dilerim Akaydın başkan da Antalya?ya bir kültür merkezi yapar, adına da Nazım Hikmet konur, bende gelir ilk konseri veren sanatçı olurum? vurgulaması yapmıştı.
Kimse bunun üzerinde fazla durmadı.
Bir hafta sonra da, AK Parti Hükümeti?nin bir bürokratı çıkıyor, Akaydın?dan, Antalya?ya İki Kültür Merkezi yapmasını, birinin adına Yılmaz Güney, diğerininkine Nazım Hikmet konmasını öneriyor.
Mustafa Akaydın yapamaz mı?
Bence yapar.
Çünkü yaparsa hoca yapar.
Hiç yapamazsa, her ne kadar olaylara damga vurulmuş olunsa da, Festival açılışının yapıldığı ile kapanışın da yapılacağı Cam Piramit?in ismini meclis kararıyla değiştirip, Yılmaz Güney Kültür merkezi haline dönüştürür.
Hatta Atatürk Kültür Merkezi ibaresini de kaldırıp, Nazım Hikmet Kültür Merkezi koyabilir.
Nasıl fikir ama?